8 Temmuz 2011 Cuma

- Phoenix-

Bir müddettir sineye çekilmiş kişisel gelişimim için kendime zaman ayırmaya karar vermiş tapınağıma kapanmıştım. Ardından içimdeki agorafobiyi aşmak suretiyle sokaklara dökülmüştüm. Vel hasıl el kelam yazmaya ne zamanım vardı ne de gönlüm diyelim.

Ayh biz insan hayvanı pek meraklıyız, herkesin bildiği gibi, derdi sıkıntıyı pantalon askısı gibi omuzlarımızda taşımaya.. eh çocukluktan süregelen bir karamsarlığa hakim olduğumdan yer yer parçalı bulutlu bir ruh haline bürünmekteyim, ben de sonunda,  kapandım içime uzunca bir süre. İyi de oldu hani. Yıllardır biriktirdiklerimi döküp önüme, ellerimle eledim.. İşe yarar, işe yaramaz diye ayırdım. İç çekmecemi düzenledim. Rahatladım. Hafifledim. Fazlalıklarımdan kurtuldum, şimdilik... Aynı anda birbirinden bağımsız kitaplar okuyup, konsantre şekilde tv izleyip, sonunda eve attığım guitar heromla mutlu mesut yaşamaya başladım.. Hafta sonları çantamı sırtıma takıp, içinde hangisine devam edeceğimi bilemediğim kitaplarım, yedek kıyafetim, fotoğraf makinem vs. yollara düşüp yürüyüp, müzik dinleyip, yürüyüp, sahilde kitap okuyup, yürüyüp, sağa sola bakıp, düşündüm. Kendimi koluma takıp gezdirdim. Sokak konserlerini izledim..
Güzeldi... İnsanlar, müzikler, izleyenler, hava, ışıklar.. Güzeldi işte, bahardan kalma günlerde vücuduma teğet geçen tramvaydan tut, birbirine sarılan insanlara, minicik kadınlarla kocaman adamlara kadar, kağıt bardaklarda şarap içen gençlerden, yazın ortasında bere takan kızılderililere kadar gördüğüm şeylerin keyfi son derece yerindeydi. Beslendim..

Sonra sadece durdum ve izledim ve gülümsedim. Böylelikle, aslında tamamen olmamakla beraber, yargılarımı bir nebze anladım, beni rahatsız eden şeyleri artık dile getiriyorum ve bunun yaparken yargılamıyorum ve yargılanmaktan da korkmuyorum.. İçime attıkça daha gergin bir insan olmuşum artık daha rahatım. 'Ayh!' dedim artık 'bırak gitsin yani!' İnsanlara kızma çünkü herkes aynı düşünmez, art niyetliler diye yargıladıkça sen de art niyetli oluyorsun görmüyor musun? İlişme çekil kendi dünyana, eğ başını, ne olduklarını biliyorsun madem kabullen devam et yoluna, böylece duyduğun sevgi parçalanmaz içinde, sen sevmeye devam ettikçe güzel her şey, dedim ve bir müddettir insanlara kızmıyorum. Aferin bana.

Gidenlere üzülme, gelmeyi seçen gitmeyi de seçebilir sonuç olarak. Demek ki görmüyor..Sağlıksızlığına takma bu kadar, neler neler var dünyada. Senin nasibine düşen de bu olmuş kabullen, yaşamayı öğren, Zaman zaman çok kötü günler yaşayacaksın, yanında olanlara minnet et. Üzülme. Geçmişte yaptığın hatalar zaten ders alman içindi. Tekrarlarsan kızma kendine, tarih tekerrür eder ne de olsa. Ve hatta hep benzer hataların birbirine. Ne kadar az zararla sıyrılıyorsan kendinden, fark et. Pişman olma..

Aşk ve sevginin bedeni yok, anne kolları olur, dost kolları olur, yabancı birinin kolları olur. Aşk ve sevgi güzeldir. Bütün olarak ele alıyorum, ayırmıyorum, beslenebildiğin kadar beslen, besleyebildiğin kadar besle.. Cimri olma, açgözlü olma, yaşadığının kıymetini, o an bil yeter..'Onsuz kalmaktan asla korkma zira herkes gitse de sen varsın' dedim.. Bence iyi ettim.

Daha sakin, açık sözlü, sorumluluk sahibi, farkında, ama az biraz deli, biraz çocukça, az biraz masum ve rengarenk bir hayat yaşıyorum. Pek de memnunum açıkcası, ne diye bir şeyleri kalıplara sokmaya obsesif bakıyoruz bilmiyorum. Her şey kendi şeklinde güzel zaten. Olduğu gibi yaşanabilir hatta, ama biz isteriz ki insanlar bizim gibi düşünsün, bizim gibi tepki versin, cesur olsun ama kaybetmekten korksun. Bu nasıl ikilem? İnsan hayvanı kendi gibi olsun, mutlu olduğu noktada yaşamaya devam etsin, mutsuz oluyorsa ya algısını değiştirsin ya da yerini :) Çözüm çok kolay. Kendimizi sıkıntıya sokmamıza gerek olmayacak kadar çeşitli aslında hayat.

 'Eğer dudaklarının şişmesine razıysan' 1 çuval tuzlu çekirdeği çitle sabaha kadar.. Uykundan ol, gözlerin şişsin, e haliyle bedenin de şişsin ama önemli değil gerçekten değdiyse ne âlâ. İyi ki yapmışsın.. Elbet doyamasan da tadını almış hafızana kazımış olacaksın. Müthiş bir anı yüzünü güldürecek ve sıkça hatırlayacağın saniyelerin olacak.

Peki tüm bunlara rağmen insan hayvanı doğal yaşantısında kendini mutluluğa karşı neden engelliyor?

Adı üstünde kendini engelliyor. Elindekiyle yetinmiyor, elindekini bir şekle sokmaya çalışıyor, toprağın üzerine su serpiyor, kil ekliyor ve yorulsa da yoğuruyor, yoğuruyor. Sonunda güzel bir obje elde etse de o an itibari ile aslında hayal ettiğine sahip olamadığı gerçeğini anlama sürecine giriyor ve ne yazık ki er ya da geç bu objenin kırılma olasılığı var ya da gelecekte artık onu eskisi kadar beğenmememiz olasılığı.. Kendi yarattığını bile beğenmiyorsa insan, ya kendini geliştireceksin ya da elindekini olduğu gibi beğenmeyi öğreneceksin yani yetinmeyi öğrenmek şart. Başka bir alternatif ise; at eskisini al yenisini.

'Biz'lik, 'Bütün'lik kavramına ihtiyacın yok.. Varsa da kendin için var. Geçmiş zaman zaman nice güzellikleri serer önüne.. Sabretmek ve çok istemek önemlidir bu noktada.. Sabretmenin mükafatını alacaksın nasıl olsa, ama şekle sokmaya tenezzül ettiğin anda tek nefesle üflemiş gibi olursun yıllarca biriktirdiğin tozu, havaya.. Gelecek zaten muazzam bir merak aynı zamanda muamma..

Oh pek âlâ..Daha nicelerine yaşamlara..

Me, myself, I

T.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder