21 Temmuz 2011 Perşembe

-Stop / Stop Motion-

Durumun hali aslında aynen belirttiğim gibi. Stop ve hatta stop motion bir tatil geçirdim kendi çapımda. Tatil derken hafta içi tatili ama buna da şükür diyelim.Yıllardır yer yer sayıklarım 'zaman dursun' diye, bu sefer belki de hayatımda ilk defa zamanın durduğuna şahit olmakla kalmadım derinimde bir yerlerde tüm valığımla yaşadım da.. Tembel hayvan misali yeşerdim, (yeşermekten kasıt bilmeyenler için; tembel hayvanlar o denli ağır hayvanlardır ki ,yazık onlara, her bir yerleri yosun falan tutar o manada yani rockçıyız yanlış anlaşılmasın. Serpil'e sevgiler) renk renk çiçekler açtım ve hatta isim bile taktım onlara.. Periler, nilüferlerin üzerinde dans edip şarkılar söyledi.. Suyun altından izledim, gözlerimi kapattım. Peri olduğumu düşündüm, periliği hissettim. Ruhum soyundu karşımda umarsız, gördüm, çıplaktı, utanmadı, gösterdi kendini, ben yaşarken, o bağımsızdı, gezindi çevremde, danslar etti, şarkılar söyledi. Hep mutluydu, hem keyifliydi.. Büyülü tozlar saçtı saçlarımdan aşağı, gençlik pınarında yıkadı bedenimi..

İşin gerçekliğine döndüğümüzde, yıllarca biriktirdiğim insanlarla vakit geçirdim, her saniyesi paha biçilmezdi. Boğaz manzarasında çaylarımızı yudumlarken içten içe köklerimi saldım toprağa. Tempolu hayata dönmüş olmanın şaşkınlığı ve uyuşukluğu içerisindeyim şu an, sanki uyanmak istemezcesine yanan gözlerimle, dağınık dikkatim refakat ederken dingin bedenim bir yana , aklım, fikrim, hislerim, öte yandan hüzünlü bir şarkıyla beraber başa sarıp duruyor. Hüzün melankoli sebebiyle değil ama.. Öylesine. Aklıma ilk gelen parça olduğundan belki de. Sadece duruyorum, duruyorum ve bakıyorum ve gülümsüyorum. İstanbul'un mucizelerine ve büyüsüne bırakıyorum Güneş'imi..

Hayatıma dair büyüttüğüm beklentilerimden her geçen gün arındığımı görüyorum, demek ki sağlamlaşıyorum. Bu memnuniyet verici bir gelişme şahsım adıma..Zira hayalkırılıkları da böylece azalıyor, eskiden yaşadığım kaotik kargaşalardan çok uzakta, fikri sabit, mutlu, kendi halinde birine dönüşüyor olmanın keyfini sürmekle yetinmeyip insanlara aşılamaya başlıyorum. İçimdeki sevgiden daha çok güvendiğim bir şey olmadığını biliyorum. Hayallerim var elbette, rengarenk karavanımla dolaşmak istiyorum. Sevdiğim insanları yanıma alıp dağlara çıkmayı, en azından bir müddet. İnek istiyorum, evet benekli olanlardan:) Çocuksu hayallerimi nesquickli sütle besleyip, renkli jelibonlarla şımartıp, özel fanusumda zamanının gelmesi için nadasa bırakıp gerçek hayata gözlerimi açıyorum..

Bazı ruhlar var, inanıyorum, eşleşmek için yaratılan hatta hiç konuşmadan, anlatmadan, tüm varlığını paylaşabilen.. Renkleri olan, büyüleyici olan, asi ve ürkek olan.. Hayatımdaki insanların ruhlarını, bana çağrıştırdıklarını, onlara dair hislerimi ve sevgimi de harmanlayıp renklendirmeye başladım son zamanlarda.. Turuncu, açık yeşil, koyu yeşil, yosun yeşili, uçuk mavi, yavruağzı, gri, nazar boncuğu laciverti vb anahtar kelimeler yarattım süzgecim için.. Daha bir güzelli oldu sanki :)

T.

'Göz göze geldiğinde, ruhuna kanca takılmıştı aslında çoktan. Onlar birbirini beğenmişlerdi sadece bizim tanıştırmamız gerekiyordu. 'Merhaba.'.'

17 Temmuz 2011 Pazar

-Dondurma-

Gitar hiromla aşkımız ciddiyet içerisinde devam etmekte. Resmen birbirimizin üzerine titriyoruz. Sımsıkı sarıyor beni boynumdan. Öyle ki komşular rahatsız olup halk oyunları ekibi gibi tepemde tepinmesinler diye kulaklıkla falan oynuyorum o denli. Başucumdaki 5 kitaptan sadece 1 tanesini yarılayabildim, çantamdakini de yarıladım ancak yol 15 dk olduğu için hızlı ilerleyememekteyim. Şirketteki kitabımda kaçıncı sayfada kaldığımı unutalı çok oldu. :) Olsun en azından okuyabiliyorum diyip kendi kendime seviniyorum işte. İlk haftasonu iznimde elimdekilerden 2 tanesini bitirip yeni sayfalara ayak basmayı ümit ediyorum.

Mahallenin çocuklarının dehşetengiz çığlıkları ve bağırmalarına bir müddettir maruz kalmadığımdan sanırım biraz daha sakinim. Ee ne de olsa 2 haftadır hafta sonu çalışmaktayım ve haftaya da çalışacağıma göre dış stres etkenlerinden bir nebze yalıtılmış olacağım.. Evi saran çamaşır kokusuna hasretim sanırım. Meğer insanoğlu ne kadar mekanik ve bağımlı bir canlıymış. Cumartesi pazar çamaşır kokmayınca çevrem, kendimi uzak hissediyorum. O sebeple dün deterjanların durduğu dolabın kapağını açtım. İçeriyi deterjan kokusu sardı. Kendi kendime bir gülümsedim : ^_^ ehi!

Herkesler Rock n Coke ta zıplarken (yemeksepeti hareketi dahilinde) ben de son ses müzik dinleyip işimi gücümü yapıyor, yer yer hayallere dalıyorum. Heyecanıma yenik düşüp hayallerimi çeşitlendiriyorum sonra daha da heyecanlanıp kendimi kaptırırken tam, vara vara bir beyfendinin tokat gibi sesiyle dünyaya iniyorum..

Benim tatilim bundan tam 4 saat sonra başlayacak. Kendimi kapatıp ruhumu besleyeceğim, çok güzel vakit geçireceğim. Heyecanlıyım, mutluyum, şahaneyim, kaybolmaya hazırım. hede hödö ehem..evet!

Özlediğim insanların yaz sebebiyle şehre ayak basmalarının verdiği keyif de ayrı elbette. İstanbul oysa ki her daim mükemmel, yazı ayrı, kışı ayrı. Gündüzü, gecesi, günün kendi içi bile bir ayrı. Pek çok şeyden keyif alabileceğin bir şehir. Gri ruhlardan uzakta, canlı renklere yaslayabiliyor insan sırtını.  Sevdiceklerimleeee, sonraaaa, pampişlerimlleeee vs. en kısa zamanda kavuşup özlem gidermeyi ümit eder şimdilik veda ederim.

Bu sırada, kendimi tüm gün uslu durur ve ,mecburiyetten değil de gerçekten içinden geldiği için, samimi olursa önce dondurmacıya sonra da sinemaya götürüleceğine söz verilmiş çocuklar gibi hissetmekteyim..

T.

8 Temmuz 2011 Cuma

- Phoenix-

Bir müddettir sineye çekilmiş kişisel gelişimim için kendime zaman ayırmaya karar vermiş tapınağıma kapanmıştım. Ardından içimdeki agorafobiyi aşmak suretiyle sokaklara dökülmüştüm. Vel hasıl el kelam yazmaya ne zamanım vardı ne de gönlüm diyelim.

Ayh biz insan hayvanı pek meraklıyız, herkesin bildiği gibi, derdi sıkıntıyı pantalon askısı gibi omuzlarımızda taşımaya.. eh çocukluktan süregelen bir karamsarlığa hakim olduğumdan yer yer parçalı bulutlu bir ruh haline bürünmekteyim, ben de sonunda,  kapandım içime uzunca bir süre. İyi de oldu hani. Yıllardır biriktirdiklerimi döküp önüme, ellerimle eledim.. İşe yarar, işe yaramaz diye ayırdım. İç çekmecemi düzenledim. Rahatladım. Hafifledim. Fazlalıklarımdan kurtuldum, şimdilik... Aynı anda birbirinden bağımsız kitaplar okuyup, konsantre şekilde tv izleyip, sonunda eve attığım guitar heromla mutlu mesut yaşamaya başladım.. Hafta sonları çantamı sırtıma takıp, içinde hangisine devam edeceğimi bilemediğim kitaplarım, yedek kıyafetim, fotoğraf makinem vs. yollara düşüp yürüyüp, müzik dinleyip, yürüyüp, sahilde kitap okuyup, yürüyüp, sağa sola bakıp, düşündüm. Kendimi koluma takıp gezdirdim. Sokak konserlerini izledim..
Güzeldi... İnsanlar, müzikler, izleyenler, hava, ışıklar.. Güzeldi işte, bahardan kalma günlerde vücuduma teğet geçen tramvaydan tut, birbirine sarılan insanlara, minicik kadınlarla kocaman adamlara kadar, kağıt bardaklarda şarap içen gençlerden, yazın ortasında bere takan kızılderililere kadar gördüğüm şeylerin keyfi son derece yerindeydi. Beslendim..

Sonra sadece durdum ve izledim ve gülümsedim. Böylelikle, aslında tamamen olmamakla beraber, yargılarımı bir nebze anladım, beni rahatsız eden şeyleri artık dile getiriyorum ve bunun yaparken yargılamıyorum ve yargılanmaktan da korkmuyorum.. İçime attıkça daha gergin bir insan olmuşum artık daha rahatım. 'Ayh!' dedim artık 'bırak gitsin yani!' İnsanlara kızma çünkü herkes aynı düşünmez, art niyetliler diye yargıladıkça sen de art niyetli oluyorsun görmüyor musun? İlişme çekil kendi dünyana, eğ başını, ne olduklarını biliyorsun madem kabullen devam et yoluna, böylece duyduğun sevgi parçalanmaz içinde, sen sevmeye devam ettikçe güzel her şey, dedim ve bir müddettir insanlara kızmıyorum. Aferin bana.

Gidenlere üzülme, gelmeyi seçen gitmeyi de seçebilir sonuç olarak. Demek ki görmüyor..Sağlıksızlığına takma bu kadar, neler neler var dünyada. Senin nasibine düşen de bu olmuş kabullen, yaşamayı öğren, Zaman zaman çok kötü günler yaşayacaksın, yanında olanlara minnet et. Üzülme. Geçmişte yaptığın hatalar zaten ders alman içindi. Tekrarlarsan kızma kendine, tarih tekerrür eder ne de olsa. Ve hatta hep benzer hataların birbirine. Ne kadar az zararla sıyrılıyorsan kendinden, fark et. Pişman olma..

Aşk ve sevginin bedeni yok, anne kolları olur, dost kolları olur, yabancı birinin kolları olur. Aşk ve sevgi güzeldir. Bütün olarak ele alıyorum, ayırmıyorum, beslenebildiğin kadar beslen, besleyebildiğin kadar besle.. Cimri olma, açgözlü olma, yaşadığının kıymetini, o an bil yeter..'Onsuz kalmaktan asla korkma zira herkes gitse de sen varsın' dedim.. Bence iyi ettim.

Daha sakin, açık sözlü, sorumluluk sahibi, farkında, ama az biraz deli, biraz çocukça, az biraz masum ve rengarenk bir hayat yaşıyorum. Pek de memnunum açıkcası, ne diye bir şeyleri kalıplara sokmaya obsesif bakıyoruz bilmiyorum. Her şey kendi şeklinde güzel zaten. Olduğu gibi yaşanabilir hatta, ama biz isteriz ki insanlar bizim gibi düşünsün, bizim gibi tepki versin, cesur olsun ama kaybetmekten korksun. Bu nasıl ikilem? İnsan hayvanı kendi gibi olsun, mutlu olduğu noktada yaşamaya devam etsin, mutsuz oluyorsa ya algısını değiştirsin ya da yerini :) Çözüm çok kolay. Kendimizi sıkıntıya sokmamıza gerek olmayacak kadar çeşitli aslında hayat.

 'Eğer dudaklarının şişmesine razıysan' 1 çuval tuzlu çekirdeği çitle sabaha kadar.. Uykundan ol, gözlerin şişsin, e haliyle bedenin de şişsin ama önemli değil gerçekten değdiyse ne âlâ. İyi ki yapmışsın.. Elbet doyamasan da tadını almış hafızana kazımış olacaksın. Müthiş bir anı yüzünü güldürecek ve sıkça hatırlayacağın saniyelerin olacak.

Peki tüm bunlara rağmen insan hayvanı doğal yaşantısında kendini mutluluğa karşı neden engelliyor?

Adı üstünde kendini engelliyor. Elindekiyle yetinmiyor, elindekini bir şekle sokmaya çalışıyor, toprağın üzerine su serpiyor, kil ekliyor ve yorulsa da yoğuruyor, yoğuruyor. Sonunda güzel bir obje elde etse de o an itibari ile aslında hayal ettiğine sahip olamadığı gerçeğini anlama sürecine giriyor ve ne yazık ki er ya da geç bu objenin kırılma olasılığı var ya da gelecekte artık onu eskisi kadar beğenmememiz olasılığı.. Kendi yarattığını bile beğenmiyorsa insan, ya kendini geliştireceksin ya da elindekini olduğu gibi beğenmeyi öğreneceksin yani yetinmeyi öğrenmek şart. Başka bir alternatif ise; at eskisini al yenisini.

'Biz'lik, 'Bütün'lik kavramına ihtiyacın yok.. Varsa da kendin için var. Geçmiş zaman zaman nice güzellikleri serer önüne.. Sabretmek ve çok istemek önemlidir bu noktada.. Sabretmenin mükafatını alacaksın nasıl olsa, ama şekle sokmaya tenezzül ettiğin anda tek nefesle üflemiş gibi olursun yıllarca biriktirdiğin tozu, havaya.. Gelecek zaten muazzam bir merak aynı zamanda muamma..

Oh pek âlâ..Daha nicelerine yaşamlara..

Me, myself, I

T.