tag:blogger.com,1999:blog-39170705682719885672024-02-20T13:57:22.076+03:00Sol del Marulugs.blogspot.comhttp://www.blogger.com/profile/09905561320031184706noreply@blogger.comBlogger63125tag:blogger.com,1999:blog-3917070568271988567.post-34932867773869074312015-10-26T20:15:00.001+03:002015-10-26T20:20:49.592+03:00Anti-tartarNicedir susuyorum, kelimelerim var ama ne söyleyeceğimi nereden başlayacağımı bilemedim. Bu sebeple bekledim. Anlıyorum ki bir yerden başlamak lazım ki dökülsün kelimeler, süzülsün özgürce, kendi yollarını çizerken. Sen ve ben, anti- tartar. Bir çocuğun anneannesi ve kendisine takabileceği o zamanlar için en anlamlı lakap buydu heralde. Kir tutmazdı senle sevgimiz ve güzeldik elbette. Çok özlüyorum, hala içimde vicdan, hala neden yapmadıklarım, hala her gün sana usulca fısıldadıklarım, hala bana göz kırpıp, uzaktan dudak atışlarınla yaşıyorum. Gittin tercihinle, gidişin hayat dersim oldu, gidişin beni sana daha sıkı bağladı. Şu an seninle yaşadığımız evde yaşıyorum yine ve yine aynı odada uyuyorum, her sabah saçlarımı tarıyorum hatrına ve giremiyorum ne yazık ki yatak odana. Sofra ve sofradan görünen manzara aynı hala. Nereye çevirsem başımı sana dair anılar, sen yoksun salonun ortasında oturan. Akşam karanlık çöktüğünde cama bakıyorum dışarıdan, sanki perdenin arkasında seni görecekmiş gibi, maalesef yoksun, olmuyorsun. <div><br></div><div>Özgür irade gezegeni elbette, müdahale edemiyor insan. Sen gitmeyi ben de gidişini yaşamayı seçtim. Keşke burada olsaydın da birlik olsaydık keyifle. Hatırlar mısın, yazlıkta sabahları step yapardık ve sen kahkahaklar atardın. Ben güçlü çocuk taşırdım her şeyi, sen öperdin usulca yanaklarımdan, ben sararken belini. Tavlada fincanla bile çift atardım da sen isyan ederdin. Terasta ayaklarımızı Ege'ye uzatıp, develer geçerken şarap içer, yarasalara gülerdik. O minnacık boyunla beni sırtında taşırdın da hep oyunlar oynardın. Sen hep benimle ilgilenirdin, matematikçi olcam ben anneanne derdim. Astronot bile olabilirdim ve sen desteklerdin. Hastanenin acilinde hani demiştin ya bana 'ne zaman hasta olsam sen hep buradasın' diye. Ben hep buradayım ve seni yaşatmaya çok kararlıyım. </div><div><br></div><div>Sen benim üstadım, hayat öğretmenim.. İşte zora düşmedikçe farkedemedim ben de elbette, lütfen affet beni, ben seni affediyorum. Seni daima seveceğimi bil istiyorum. Yoluma ışık ol ve Allah senden razı olsun. Umarım gittiğin yerde huzuru bulmuşsundur, bunu en derinimden<span style="font-family: 'Helvetica Neue Light', HelveticaNeue-Light, helvetica, arial, sans-serif;"> biliyorum. Beni hiç yüzüme vurmadın teşekkür ederim, Gidişinden sonra ben çok değiştim. Ar</span><span style="font-family: 'Helvetica Neue Light', HelveticaNeue-Light, helvetica, arial, sans-serif;">tık her cana saygı duyuyorum, gün gelir belki yeniden karşılaşırız hak geçmesin istiyorum. </span></div><div><span style="font-family: 'Helvetica Neue Light', HelveticaNeue-Light, helvetica, arial, sans-serif;"><br></span></div><div><span style="font-family: 'Helvetica Neue Light', HelveticaNeue-Light, helvetica, arial, sans-serif;">İyi ki hayatımdaydın, iyi ki varsın.</span></div><div><span style="font-family: 'Helvetica Neue Light', HelveticaNeue-Light, helvetica, arial, sans-serif;"><br></span></div><div><span style="font-family: 'Helvetica Neue Light', HelveticaNeue-Light, helvetica, arial, sans-serif;">Seni çoktan çok seviyorum ve özlüyorum.</span></div><br><div class="separator" style="clear: both;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjJXmGijaovuNglDuUsz4q2oX_O8ZGthfZbOWWgKaKRmqT7SaSiwYAF5_60YV5XtDG8upzXIYtntdBrEIvXzS-tEldccjQm1KreDm76rLGOpLzzP5lSQA-_2mt81qF_PvjVHCU8SjBvT6yb/s640/blogger-image--908084328.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjJXmGijaovuNglDuUsz4q2oX_O8ZGthfZbOWWgKaKRmqT7SaSiwYAF5_60YV5XtDG8upzXIYtntdBrEIvXzS-tEldccjQm1KreDm76rLGOpLzzP5lSQA-_2mt81qF_PvjVHCU8SjBvT6yb/s640/blogger-image--908084328.jpg"></a></div>ulugs.blogspot.comhttp://www.blogger.com/profile/09905561320031184706noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-3917070568271988567.post-4394401318798635172014-12-29T12:12:00.003+02:002014-12-29T14:14:50.289+02:00- Kalbten kalbe mektup -<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh50-FdZzUBNqOMu_AQwXzte5TD1k0Zu4r2hUoosBc9q_C0_1e0ajjulr2cvh_EhR3gkRoIXvIGgtcEQLH7UQJ7GVMXn_uZ3ELrG2_aXQxD-EAJVUZod_DPhPIMATnlr-ZWQACpyBhOWo60/s1600/47490_492327113905_3827001_n.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; display: inline !important; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em; text-align: center;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh50-FdZzUBNqOMu_AQwXzte5TD1k0Zu4r2hUoosBc9q_C0_1e0ajjulr2cvh_EhR3gkRoIXvIGgtcEQLH7UQJ7GVMXn_uZ3ELrG2_aXQxD-EAJVUZod_DPhPIMATnlr-ZWQACpyBhOWo60/s1600/47490_492327113905_3827001_n.jpg" height="300" width="400" /></a><br />
<br />
Pek sevgili annem ve babam,<br />
<br />
Size 2014 senemi özetlemek istiyorum çünkü birbirimizi anladığımız bir sene olduğunu şimdi farkettim ve yaşadığım güzel ve zor şeylerle ilgili size mümkün olduğunca çıplak ama ben gibi anlatmaya çalışcam.<br />
<br />
2014 senesine, kendime güvensiz, korkak ama bir şeylere davranmak zorunda olan yani yarı rahat yarı tedirgin bir şekilde başladım. İlk işim beklediğim gibi olmadı ama beni bambaşka deneyimlere götürdü ve benim için gelişen her olayın veya oluşan her sonucun benim kolayıma geliştiğini <u>şimdi</u> farkediyorum. Bunu geri dönüp baktığımda ancak şu an analiz edebileceğimi anladım. Bu analiz bana ne kadar güzel bir sene yaşadığımı gösterdi. Ancak olayların içindeyken tabi ki durum berrak görünmeyebiliyormuş. Ve tüm bunları dalgalı duygularla yaşadım.<br />
<br />
İş rahattı, yapılacak basit şeyler vardı çünkü hep bir şeylerin olmasını bekledik. Ömrü belirsizdi belki de bir kaç ay zaman kazandırdı. .Sonrasında başka bir fırsat olan akşam işi ve editörlük çıktı ve ilk işim bittiğinde en azından elimde o an yapabileceğim başka fırsatlar doğmuş oldu. O işlerde bir şekilde bittiler ve şimdi başka bir iş yapıyorum devam ediyor. Ben her deneyimimde gelirimin düşmesine çok üzülsem de şu an anlıyorum ki, bu adımları atarken aslında hiç parasız kalmadım ve buna sevinmem gerektiğine inanıyorum, buradan baktığımda mutlu hissediyorum. Hayatın bana sunduğu her fırsata müteşekkir olduğum kadar hayata gelirken seçtiğim sizlerin bana en büyük destek olduğunun bilincindeyim ve size de bir o kadar müteşekkirim.<br />
<br />
Mutluluğum genelde yüksekti, sadece bilinmeyen duygularla baş etmede sorunlar yaşadım bu durum inişler ve çıkışlar yaşamama sebep oldu ama korkularımla yüzleşmek acılı ama özgür bırakan bir deneyimdi. Şükrettiğim olayları yaşarken tadını çıkardığım veya yaptığımda mutlu olacağımı bildiğim şeyler yapmaya gayret ettim, motivasyonumu bu şekilde sağlamaya çalıştım. Sürekli değildi ama belirli bir seviyede tutuyordu. Olayların etkileri ve yaşattıkları farkındalıklarla beraber gelişince, değerlendirme ve tepki verme de değişim görüyor. Korkularımla her yüzleştiğimde hasta oldum veya her hastalığım bir korkumla yüzleşmek için önümde yeni kapılar açtı, kendime bir kaç adım yaklaştığım, yer yer yabancılaştığım koskoca bir sene oldu ve şimdi çok memnunum.<br />
<br />
Bu sene, ruhuma bedenime düşüncelerime hareketlerime her yeni kat çıktığımda, en altta kalan parçamın düştüğünü gördüm. Bu kopuşlar sıktı, kırdı, kızdırdı ama şimdi baktığımda nefes alacak yerim olduğunu, bu yerlerin de diğer duyguların ve düşüncelerin gelişmesiyle dolduğunu bütünlendiğimi farkediyorum.<br />
<br />
Bu sene hayatımda olan herkes bir öğretmen oldu, insanları anne, baba, sevgili, dost vs olarak görmenin yanısıra birer birey olarak kabullendiğim bir sene oldu. Bu sene içten insanlar tarafından eğitildiğim bir deneyimdi. Ayrıca her deneyimin bir destek olduğunu, her öğretmenin bir kaldırıcı bir rahatlatıcı olduğunu ancak benim de onların hayatında olarak aynı görevleri üstlendiğimi görüyorum. Hepimiz birbirimizin öğrencisi ve öğretmeni olduk anlaşılan.<br />
<br />
Bu sene belki de gelecek senelerim için aslında sağlam temeller oturttuğum fazlalıklarımdan arındığım, gerçekliğe müdahil olduğum ancak bolluğumu da bir yerde kaybettiğim ve buna rağmen bir şekilde hep mutlu edilen biri oldum. El üstünde tutuldum, anlayış ve sevgiyle iyileştirildim. Hayatımda olan 3-5 insanın ne kadar yoğun özellikleri ve eğitimleri ve iyileştiricikleri olduğunu anladığımda bir kere daha teşekkür ediyorum. Çok şanslıyım.<br />
<br />
Hep beraber ve bireysel olarak değişik sınavlar verdik, yaşadıklarımız ne kadar zor olsa da, özünde tüm yolların sevgiye çıktığını, 2014 senesi insanları sevgiyle geliştiren bir sene olduğunu, affetme, anlama ve bir olma özelliğiyle bizi birleştirdiğini düşünüyorum.<br />
<br />
Size, insanlara, olaylara ve sanırım en çok kendime kızdığım ve hatta yer yer öfkemin bana yabancı geldiği anlam veremediğim ancak devam eden ve sonunda hep bir utanma karşılığında da tarifi olmayan farkındalıklarla bir adım daha sevgi yoluna girdiğimi, olaylar için 'daha iyi olabilirdi' demek yerine, 'şöyle güzellikleri vardı böyle bir deneyim yaşadım' demeyi tercih etmem gerektiğini anlıyorum.<br />
<br />
Çocuk olmak ebeveyn olmaktan daha farklı sanırım, siz bu farkı biliyorsunuz elbette ben bilmiyorum. Siz benim verdiğim bazı tepkiler veya olduğum kişinin bazı duruşlarına anlam veremiyor olabilirsiniz. Bu durum benim için de geçerli, ebeveyn olma deneyimini tatmadığım için sizin bazı hareketlerinize anlam veremiyorum. Ancak siz benden daha bilgili olduğunu için sizin beni benim sizi anladığımdan daha kolay anlayacağınızı umuyorum.<br />
<br />
Sizden tek arzum, öfkenizden sıyrılmanız, geçmişte yaşadığınız üzüntüleri bırakmanız ve şu an olduğumuz insanları değerlendirip şu anın farkına varmanız. Bunu sizin ikili ilişkiniz için de hayatla olan ilişkiniz için de istiyorum.<br />
<br />
Tüm bu sıkıntılara ve güzelliklerin sonucunda, anlıyorum ki, birbirimizi sevmek için hiçbir sebebe ihtiyacımız yok, bu bizim doğalımız ve böyle olunca sadece kızgınlıkları affetmek için basit gerekçelere ihtiyaç duyuyoruz. Sizi affetmek için sonsuz sebep bulabilirim çünkü sizi düşünürken hissettiğim sevgi ve sizin bana verdiğiniz sevgi öylesine büyük ki, ne kadar inat edersem edeyim sonunda sevgi yoluna girmekten başka bir çare olmadığını anlıyorum ve bunlara beni iten deneyimlere şükrediyorum.<br />
<br />
Umarım siz de bu sene kendinizle ve her şeyle ilgili düşünme fırsatını bulur ve bu senenin eğiticiliği ve birleştiriciliğini görür, anlar, kabullenir ve şükredersiniz.<br />
<br />
Varlığınız varlığıma en güzel armağandır, sizi seviyorum.<br />
<br />
T.ulugs.blogspot.comhttp://www.blogger.com/profile/09905561320031184706noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-3917070568271988567.post-32988263059129571312014-10-16T20:08:00.000+03:002014-10-17T01:15:36.832+03:00-Tek söz özür - Ölüm acısıyla ölüm bilincinin çakışması, köprü altında şehrin tüm gürültüsünün tam ortasında öylece durup, doğanın huzurunu aramaya benzer, toprak kokusunda.<br />
<br />
<iframe allowfullscreen='allowfullscreen' webkitallowfullscreen='webkitallowfullscreen' mozallowfullscreen='mozallowfullscreen' width='320' height='266' src='https://www.youtube.com/embed/C-dW7z0QBNg?feature=player_embedded' frameborder='0'></iframe><br />
<br />
Hayatı anlamaya ve kendini gerçekleştirmeye dair verilen çaba, kendini keşfetme, şifalanma, anlama, sevme, manyetik alan, daireni genişletme ve yükselme gibi spiritüel hareketlere dahil olmaya çalışırken, atom-et-beton üçlemesinin içinde yolunu bulmaya çalışırsın, öğrendiklerinden gururlanıp ahkam kesmeye başlarsın ister istemez, sana dokunan Tanrı'nın sevdiklerine de dokunmasını arzulayarak, işte tam attığın adımların meyveleri yeşerirken bedeninin dallarında, açıvermişken çiçeklerini, baharın erken habercisi yağmurlar indirir yapraklarını toprağa, başlangıç noktana.<br />
<br />
Çıldırmış kurmalı bebekler gibi tekrarladığın hayatının amacının bir gün erişebileceğin bir amaç oluşu fikri her zaman üzer seni. Bu hedefe kitlenmişken acaba ne güzelliklerin ya da ne deneyimlerin yanından geçip gidersin de bilmezsin. Yolculuktan keyif almanın keyfini unutmuş zihinlerin kaygı krizleri ve korkular ve öngörüler ve kızgınlıklar eşliğinde çarparken sağa sola, kaldırım taşlarının arasında hayat bulmuş minnacık bir ottan daha az farkında olmak hücrelerine dokunur..<br />
<br />
Rahatsız olursun kendinden. Her kendinden rahatsızlığın bir değişim fırsatı oysa, eğer bir an öncesini kabul edip bir sonraki ana farklı bakabilirsen. 2 saniyeden kısa süren bir eylem aslında.<br />
<br />
Sahilde durmuş, şehrin tüm renklerini çekersin içine, kulaklarını arkaya yaslayıp dinlerken, tam anlamışken sadece o an için 'an' ın ne olduğunu, kabaran dalgaların duvarı yalayıp tüm bedeninden akıp gitmesiyle süzülür anlık aydınlığın.. O dalga yaşadığın dengenin güzelliğini bozdu mu yoksa dalga seni manzaranın içine alırken sadece ıslanıp üşüdüğüne mi yandın? Bir saniyeden de kısa sürede karar verilen bu tepki, bu tepkinin tercih edilme sebebi, kişiliğini ve farkındalığını oluşturuyor hayata..<br />
<br />
Varolmanın muazzamlığı burada işte. Bir olaya gözlerinin ötesinden bakabildiğinde baktığın olayın derinliği değişiyor. Kıyıda köşede kalmış detayları bile net görebiliyorsun..<br />
<br />
Gitmeden önce sevdiğin birine en fazla ne bırakabilirsin? Bana benden öte bir vicdan ve çöp olmuş duygular yumağı kaldı, anlamaya ve değiştirmeye çalıştığım. Zamanla umarım, bugüne kadar aldığım derslerden en iyisi diyeceğim türden bir noktaya taşıyacak çekişen ruhumu..<br />
<br />
Bütününe bakıldığında her şey aslında çok güzel, tercihler yanlış dahi olsa, çünkü aslında film daha bitmedi ve hala renklendirilebilir, hala güzelleştirilebilir...<br />
<br />
Yine de bir düğme var ki, bastığında, tek görüntü hüzün, tek söz özür.<br />
<br />
Hücrelerimizin birbirini affedebildiği bir bütünlük umuduyla..<br />
<br />
<br />
T.ulugs.blogspot.comhttp://www.blogger.com/profile/09905561320031184706noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-3917070568271988567.post-3486709104239213452014-03-04T14:42:00.000+02:002014-03-04T14:44:12.819+02:00Nefes & Su<div style="margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhKMYJZycDIakELcDCzthRf9vSjDmqc9jDLkcuUGPJXNbadwKF7PwAzJEtuE-4OOvjlBBQ0-v9AitTJm5qyUA2fe-CKw-TPqPEESWRI25SkH6ATvA4tu3h2TsZZTlUzAxJm9X9rJe3kf5qr/s1600/deep-breath.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhKMYJZycDIakELcDCzthRf9vSjDmqc9jDLkcuUGPJXNbadwKF7PwAzJEtuE-4OOvjlBBQ0-v9AitTJm5qyUA2fe-CKw-TPqPEESWRI25SkH6ATvA4tu3h2TsZZTlUzAxJm9X9rJe3kf5qr/s1600/deep-breath.jpg" height="400" width="263" /></a></div>
<b><span style="font-family: Arial, sans-serif; font-size: 10pt;"><br />
NEFES</span></b><span style="font-family: Arial, sans-serif; font-size: 10pt;"><o:p></o:p></span></div>
<div style="margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<br /></div>
<div style="margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<span style="font-family: Arial, sans-serif; font-size: 10pt;">Nefes alıp vermek doğumumuzdan
beri yaptığımız bilinçsiz bir eylem halini almıştır. Ancak doğumumuzdan sonra
aldığımız nefes ile artık aldığımız arasında fark vardır. Zira bebekler derin
diyafram nefesi alırlarken biz artık kısa ciğer nefesleri almaktayız.
Çocukluğumuzda yaşadığımız bazı travmalar sonucu nefes alma tekniğimiz
değişmiş ve kısıtlanmıştır. Doğru nefes almak bedensel ve zihinsel olarak pek
çok fayda sağlarken aslında yanlış nefes almak bazı tıkanıklıklara sebep
olabilmektedir. Kalp ritmi dengelemesi, stresle mücadele, kan basıncını
dengeleme, kan dolaşımını dengeleme, ağrıları giderme, rahatlatma, sindirimi
kolaylaştırma, zhni yavaşlatma, evrendeki enerjiyi hücrelerimize daha yoğun
taşıma gibi etkileri vardır.<o:p></o:p></span></div>
<div style="margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<br /></div>
<div style="margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<span style="font-family: Arial, sans-serif; font-size: 10pt;">Nefes, evrende bulunan enerji ve
havadaki oksijeni içimize çekme şeklinde yapılan bir devridaimdir. Havadaki
enerji olarak belirtmemin sebebi şudur: Kuantum fiziğiyle ilgilenen bilim
adamları, en küçük madde olan atomu incelediklerinde ve bir simülasyon ile atom
çekirdeğini bir pimpon topu kadar büyüttüklerinde, en yakın elektron ile
çekirdek arasındaki mesafenin bir futbol sahası uzunluğunda olduğunu tespit
etmişlerdir. Bu da şu demek, aslında aradaki mesafe yani aradaki hava, enerji
taşıyıcı bir özelliğe sahiptir. Bu nedenle pek çok öğretide de olan nefes
egzersizleri hayati önem taşımaktadır. <o:p></o:p></span></div>
<div style="margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<br /></div>
<div style="margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<b><span style="font-family: Arial, sans-serif; font-size: 10pt;">SU</span></b><span style="font-family: Arial, sans-serif; font-size: 10pt;"><o:p></o:p></span></div>
<div style="margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<br /></div>
<div style="margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<span style="font-family: Arial, sans-serif; font-size: 10pt;">Su hem üzerinde yaşadığımız
dünyanın hem de bedenimizin büyük bir kısmını kaplamaktadır. Bundan dolayı su
en kolay kirlenebilen, temizlenebilen, üzerine niyet yüklenebilen bir maddedir.
Her maddenin bir varoluş hafızası vardır. Bu hafızayı ona niyet yükleyerek
değiştirebilirsiniz. Daha önce de su ile ilgili yapılan bir araştırmadan
bahsetmiştim. Suyun hafızası üzerine Fransız bilimadamı Dr. Jacques
Benveniste'nin yaptığı araştırmalardan kısaca değinmek istiyorum. <o:p></o:p></span></div>
<div style="margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<br /></div>
<div style="margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<span style="background-color: white; background-position: initial initial; background-repeat: initial initial; font-family: Arial, sans-serif; font-size: 10pt;">Dr. Jacques
Benveniste yaptığı araştırmalarda DNA hücrelerinin belli bir frekansta foton
(ışık) yaydığını, farklı hücrelerin farklı frekansta titreştiğini, farklı
titreşimdeki iki hücre yan yana geldiğinde yeni bir frekans oluşturup birlikte
bu frekansta titreşmeye başladıklarını ve elektro manyetik dalgalar ile bir
çağlayan yaratıp ışık hızında yolculuk ettiğini keşfetmiş. 1980′lerde
başlattığı çalışmalarında suyun hafızası olduğunu anlamış. Suya bir madde
ekleyerek bunu 1 milyon kez sulandırmış ve özel bir alet ile aşırı hızda
sallayarak o maddenin yok olacağını tahmin etmiş ama hala maddenin suda mevcut
olduğunu görünce deneylere defalarca milyonlarca kez daha sulandırarak devam
etmiş. Ancak ne kadar sulandırsa da suyun içine en başta eklenmiş olan maddenin
yok olmadığını tespit etmiş. O zaman suyun yüklenen maddeyi bir şekilde
hafızaya kaydettiğini anlamış. Bir başka deneyinde suya bir zehir yerine sadece
zehirin frekansını yüklemiş ve aynen zehirin kendisi eklenmiş gibi içine koyulan
sinekleri öldürdüğünü görmüş.</span><span style="font-family: Arial, sans-serif; font-size: 10pt;"><o:p></o:p></span></div>
<div style="margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<br /></div>
<div style="margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<span style="font-family: Arial, sans-serif; font-size: 10pt;">Öte yandan aşağıda verdiğim link,
Dr. Masaru Emoto'nun su kristalleri üzerinde yaptığı çalışmanın bir
görüntüsüdür. Dahasını merak edenler için, Emoto'nun 'Suyun Gizli Mesajı'
isimli bir kitabı da bulunmaktadır. <o:p></o:p></span></div>
<div style="margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<br /></div>
<div style="margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<span style="font-family: Arial, sans-serif; font-size: 10pt;">'J<span style="background: white;">apon
araştırmacı Masaru Emoto'nun bütün dünyada büyük yankı uyandıran su kristalleri
fotoğraflarını içeren sıra dışı kitabı. Su moleküllerin düşüncelerimizden,
duygularımızdan ve kullandığımız kelimelerden etkilendiğini bulgulayan Dr.
Emoto, suyun, söylenen sözlere, hissedilen duygulara, gösterilen görüntülere ve
dinletilen müziğe göre nasıl bir değişim gösterdiğini birbirinden muhteşem su
kristali fotoğraflarıyla gözler önüne seriyor. Hem dünyamız hem de bizler büyük
ölçüde sudan oluştuğumuz için suyun mesajı hepimizin bireysel sağlığı, doğanın yenilenmesi
ve dünya barışı açısından muazzam bir önem taşıyor. Depremden hemen önce
ve hemen sonra yeraltı sularından aldığı numunelerdeki kristal oluşumlarını
inceleyen Dr. Emoto, bu verilerin biriktirilmesi durumunda, su kristali
teknolojisinin depremleri önceden tespit etmekte kullanılabileceğini de ortaya
koyuyor. '<o:p></o:p></span></span></div>
<div style="margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<br /></div>
<div style="margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<span style="font-family: Arial, sans-serif; font-size: 10pt;">Düşüncelerimizin titreşimleri olduğundan
bahsetmiştik, peki bu titreşimlerle maddeler bile bu şekilde etkilenirken,
düşünün ki içinizden geçen ya da ağzınızdan çıkan sözler bedeninizi, ruhunuzu
aslında nasıl etkiliyor? Hayatınızda sürekli tekrarlanan olaylar düşünceleriniz
ve sözlerinizin etkisi olabilir mi? Duygu ve düşünceyi değiştirerek
davranışınızı ve size sunulan hayatın akışını değiştirebilir misiniz?,<o:p></o:p></span></div>
<div style="margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<span style="font-family: Arial, sans-serif; font-size: 10pt;">Neden olmasın? O zaman güzel
şeyler düşünmeye ve söylemeye gayret ederek, insan ilişkilerinde ve iç
dünyanızda sevgi frekansını arttırarak bazı değişiklikleri kolaylıkla yaşayabilirsiniz.
Zira biz insanoğlu, bedenimizin büyük bir kısmının sudan oluştuğunun
bilincindeyiz. Sizi oluşturan hücrelerin aşağıdaki fotoğrafta gösterilen hangi
hücreye benzemesini isterdiniz? <a href="http://eliflamraa.files.wordpress.com/2006/12/su.JPG"><span style="color: black;">http://eliflamraa.files.wordpress.com/2006/12/su.JPG</span></a><o:p></o:p></span></div>
<u1:p></u1:p>
<u1:p></u1:p>
<br />
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
ulugs.blogspot.comhttp://www.blogger.com/profile/09905561320031184706noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-3917070568271988567.post-55179998025792938292014-01-16T14:20:00.000+02:002014-01-16T14:22:43.200+02:00-Duygular-<div style="background-color: white; line-height: 19.1875px; margin-bottom: 0.5em; margin-top: 0.4em;">
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh-HaHHw0dVX4QyK8ZUoi-acnAxW9YbIdAUrarUDmAqFNIY5nUL4rDR77l9zCUah9Y6Lgs2aB_uT_cb3kcMd7eiBxxO0qvVPHLCr39fi7A3CHy6wrT4Vn0fAKVG5woVSpoPflJRWPueNv7t/s1600/images.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh-HaHHw0dVX4QyK8ZUoi-acnAxW9YbIdAUrarUDmAqFNIY5nUL4rDR77l9zCUah9Y6Lgs2aB_uT_cb3kcMd7eiBxxO0qvVPHLCr39fi7A3CHy6wrT4Vn0fAKVG5woVSpoPflJRWPueNv7t/s1600/images.jpg" height="365" width="400" /></span></a></div>
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">Duygu, bireyin <a href="http://tr.wikipedia.org/wiki/Ruh" style="background-image: none; background-position: initial initial; background-repeat: initial initial; color: #0b0080; text-decoration: none;" title="Ruh">ruh</a> halinde biyokimyasal (içsel) ve çevresel tesirlerle etkileşiminden doğan kompleks <a class="new" href="http://tr.wikipedia.org/w/index.php?title=Psikofizyoloji&action=edit&redlink=1" style="background-image: none; background-position: initial initial; background-repeat: initial initial; color: #a55858; text-decoration: none;" title="Psikofizyoloji (sayfa mevcut değil)">psikofizyolojik</a> bir değişimdir. Kişiye özgü sağlık duyusunu belirleyen temel faktör olup, insanın günlük yaşamında merkezi bir rol oynar. Bu yüzden pek çok bilim dalı ve sanat biçimi tarafından araştırılmıştır. Duyguların sayısı ve sınıflandırılması konusu tartışmalıdır.</span></div>
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><span style="background-color: white; line-height: 19.1875px;">Duygular her dilde ve kültürde farklı ifade edilmektedir. Taşıdığı değer farklılaşmakta, ifade sayısı azalmakta ya da artmaktadır. Bazı dillerde sadece basit ayrımlar varken bazı dillerde duygu ifade ayrımları binlerle ifade edilmektedir. Duygusal ifade ayrımlarına hakim olan kişilerin topluluk psikolojisinde etkinlikleri artmakta, anlaşılabilme yetilerindeki gelişimlerle daha hızlı ilerleme kaydedebilmekte ve buna bağlı olarak duygusal ayrımların eğitsel entegrasyonu yoğun olan ülkelerde ilerleme daha hızlı olmakta. Duygu ayrımında rekor kırabilecek diller</span><span style="background-color: white; line-height: 19.1875px;"> </span><a href="http://tr.wikipedia.org/wiki/Fars%C3%A7a" style="background-image: none; color: #0b0080; line-height: 19.1875px; text-decoration: none;" title="Farsça">Farsça</a><span style="background-color: white; line-height: 19.1875px;">,</span><span style="background-color: white; line-height: 19.1875px;"> </span><a href="http://tr.wikipedia.org/wiki/Arap%C3%A7a" style="background-image: none; color: #0b0080; line-height: 19.1875px; text-decoration: none;" title="Arapça">Arapça</a><span style="background-color: white; line-height: 19.1875px;">,</span><span style="background-color: white; line-height: 19.1875px;"> </span><a href="http://tr.wikipedia.org/wiki/%C3%87ince" style="background-image: none; color: #0b0080; line-height: 19.1875px; text-decoration: none;" title="Çince">Çince</a><span style="background-color: white; line-height: 19.1875px;"> </span><span style="background-color: white; line-height: 19.1875px;">gibi diller olmasına karşın eğitsel yoğunlukları az olduğu için başarılı olma oranları çok düşük olan ülkelerdir.</span></span><br />
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><span style="background-color: white; line-height: 19.1875px;"><br /></span>
</span><br />
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><span style="line-height: 20px;">Duygular bedendeki enerji hareketleridir. Duyguların da herhangi başka bir şey gibi (kan gibi misal) akışı vardır. Bütün duygular heyecandır, onlara isim veren ve tanımlayan bizleriz. Beden, olumsuz duygular yaşadığında, kaslar gerilmeye başlar ve bu gerilimle beraber duyguları kategorize ederiz. Ne tür bir duygu yaşıyor olursak olalım kaslar da işin içindedir. Genellikle, öfke ve korku gibi 'olumsuz' diye bilinen duygularla birlikte kas gerilimi artarken, mutluluk ve neşe gibi 'olumlu' duygularla birlikte kas gerilimi boşalır. Mutluluk ve keyif gerilimin boşalmasıyla bağlantılıdır.</span></span><br />
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><br /></span>
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif; line-height: 20px;">Öfke gibi bir duygu yaşandığı sırada, duygu giderek, yoğunlaşıp kaslar gerginleşirken sıklıkla olan şey şudur: Kişi bunun kötü, tehlikeli ya da ne sebeple olursa olsun mutlaka engellenmesi gereken bir duygu olduğuna karar verebilir. Bir şekilde gerilimi boşaltmak yerine kişi, bütün kaslarını öfkesini bastırmak üzere düğümleyerek duyguyu durdurmaya çalışabilir. Sonra da kasları, düğümlenmiş haldeyken, bu duyguyu unutmak için elinden geleni yapar. </span><br />
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif; line-height: 20px;">Duygularla başa çıkmanın yolları onlara yüklenen anlamların güncellenmesinde yatar. Hali hazırda insanı o duyguya sürükleyen algı veya anlamı başka bir algı veya anlam ile değiştirdiğimizde, yeni oluşumu eskisinin yerini alması için eğitip, güçlendirdiğimizde, kısacası kodunu değiştirdiğimizde eski rahatsızlıkları yaşama olasılığımız ve bedenimizdeki, düşüncelerimizdeki ve hayatımızdaki etkisi azalacaktır. Duygunun varlığını kabul edip, onu izleyerek, o anın bilincinde kalarak dahi farkındalığımızı arttırıp ruhumuzu açığa çıkarabilir ve sağlığımıza kavuşabilir yahut mevcut sağlığımızı muhafaza edebiliriz. Her şeyi etiketleyip kategorize etme alışkanlıklarımızı değiştirmeye başladığımızda, dışımızda olan evren algısını içimizde canlandırıp, hayallerimizi gerçekleştirebiliriz. İnsanoğlu düşüncelerini gerçekleştirme konusunda çok yetenekli olmasına rağmen, düşüncelerinin nasıl hayat bulduğunu algılama konusunda bilinçlenmemiştir.. Zihnimizden geçen her düşüncenin üzerinde yaşadığımız dünyada ya da başka gezegenlerde, boyutlarda, frekanslarda, hayat bulduğunu bilsek nasıl düşünmemiz gerektiğini ve kalıplarımızın bizleri ne kadar tutsaklaştırdığını anlayabilirdik. </span><br />
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif; line-height: 20px;">Kişisel gelişimin çok geniş bir yelpazesi var. İnsanlık tarihinden bu yana pek çok bilgi insanlığa kozmik destekler ile indirilmiş. Dini kitaplar, öğretiler, enerji çalışmaları, farkındalık seminerleri, usta çırak ilişkili programlar hepsi, insanın kendisini keşfetmesi ve kabullenmesi için yol gösterici olmuş. Ancak bizler bütünde yatan mesajı anlamak yerine hep tek düze ve tutucu hareketlerle bize verilen bilgileri yorumlayamamış ve yine beklenen titreşime ulaşamamış, sığ kalmışız. Son 30 senedir dünya üzerinde pek çok insan, ruhani gelişimi adına çalışmalar yapmakta ve kendini aramaktadır. Bu arayış sonu olan bir varış noktası olmaktan öte, deneyimlenen yolculuğun tamamı ve ta kendisidir.</span><br />
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif; line-height: 20px;"><br /></span>
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif; line-height: 20px;">T.</span><br />
<span style="font-family: Arial, Tahoma, Helvetica, FreeSans, sans-serif;"><span style="font-size: 14.44444465637207px; line-height: 20px;"><br /></span></span>
ulugs.blogspot.comhttp://www.blogger.com/profile/09905561320031184706noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-3917070568271988567.post-9512056829324409492013-11-14T23:21:00.000+02:002013-11-14T23:22:20.620+02:00- Mutluluk - <br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjy-fVu2zTpRt-IXXOENk3jicbryDhpq5xfoqAL13wSPCMoWKoc3tZTi_6JiRIAkaloKSWFbw_Wa2c_eUKiQk9Pupzj56zDHF5Py9Pz60VaevpGGrD2T5TkEdeKJ2-U6oscosGPf55VKbbY/s1600/hapiness.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="241" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjy-fVu2zTpRt-IXXOENk3jicbryDhpq5xfoqAL13wSPCMoWKoc3tZTi_6JiRIAkaloKSWFbw_Wa2c_eUKiQk9Pupzj56zDHF5Py9Pz60VaevpGGrD2T5TkEdeKJ2-U6oscosGPf55VKbbY/s320/hapiness.jpg" width="320" /></a></div>
<div class="MsoNormal">
Mutluluğu pek çoğumuz bir koşula bağlıyoruz. Bir durumun
gerçekleşmesinin ardından mutlu olacağımıza inanıyoruz. Herhangi bir başarıya
ulaştığımızda, belirli bir kiloya indiğimizde, bir sınavı geçtiğimizde, bugünü
de geçirdiğimizde vb.. Bu durumda aslında rutin duygumuzun mutsuzluk olduğunu
ve bunu kim bilir ne zaman kabullendiğimizi hatırlamıyoruz dahi. Bu gizli
anlaşmanın ne zaman hangi anıyla çıpalanarak benliğimizde yer ettiğini ve ‘bir
daha asla’ dediğimiz onlarca olay yarattığımızı hatırlayamıyoruz. Peki eğer
mutluluk gerçekten bir koşulun ardından gerçekleşecek olsaydı, öleceğimizi bile
bile mutlu olabilir miydik? O kapıyı araladığımızda mı, sınavı geçtiğimizde mi,
ideal kilomuza eriştiğimizde mi yoksa bugün bittiğinde mi gerçek anlamda mutlu
olabilirdik? Yaşamımız ve hayatımız boyunca mutluluk hep hayalini kurduğumuz
bir kavram mı olacak? Yoksa ona nasıl ulaşabileceğimizi öğrenmemizin yolu veya
yolları var mı?<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
Ben inanıyorum ki, hiç kimse sizin mutluluğunuzu elinizden
alamaz, siz dışında. Bu herhangi başka bir duygu için de geçerli elbette.
Kızmayı, gülmeyi, ağlamayı, anlamayı hep siz tercih ediyorsunuz. Biz tercih
ediyoruz.<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
Oysa ki zihnimiz bugüne kadar pek çok insan ve olay
sebebiyle mutsuz olduğumuzu bize defalarca göstermiştir. İnsanlar genellikle
bizi mutsuz edenlerdir ve her şey aslında bizim dışımızda gelişenler
yüzündendir, değil mi? Maalesef hayır. Bir insanın sizi mutsuz etme olasılığı
siz izin verirseniz vardır, siz izin vermezseniz yoktur. Size sizden başka
kimse sizin kadar kötü davranamaz. Bundan dolayıdır ki bir başkasını
suçladığımızda aslına kendimizi suçlarız. Birini yargılarken kendimizi
yargılar, birine kızarken kendimize kızar, birini severken kendimizi severiz.
Bu duyguların hepsi kendimizle ilgilidir. Bir başkasıyla değil. İnsanlar
birbirlerine aynalık ederler. Yani biz karşımıza çıkan herkeste kendimizden bir
şey bulabiliriz, kendi duygularımızın yansıması bu insanlarda beden bulur ve
kendimizi anlamayı reddettiğimizden bu insanları yargılarız. Çevremizdeki insanlara
dair geliştirdiğimiz duygular da özünde bizimle doğrudan bağlantılıdır. Biz
içimizden geçenlerden sorumluyuzdur. Bir başkasının duygu, düşünce veya
davranışının sorumlusu olamayız. Lütfen duygularınızı takip edin ve
tepkilerinizi neden verdiğinizi anlamaya çalışın. Mutluluk varoluşsal bir
duygudur ve hepimizin içini kaplar bizler sadece bu duyguyu engellemenin
yollarını buluruz. Mutluluğu anlamak için çocukları izleyebilirsiniz veya kendi
çocukluğunuzu hatırlayabilirsiniz.. Taptaze beyinlerine iyi/kötü, doğru/yanlış
henüz yerleştirilmediğinden, çocuklar bizim gibi geçmişten pişman gelecekten
kaygılı olmadıklarından bugünde bu anda kalmayı en iyi şekilde beceren
varlıklardır. Bu sebeple de anda kalarak mutluluklarını muhafaza edebilirler. <o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
Çocuklarda ima yoktur. Her şey saf ve nettir. Bir sorunları olduğunda
onu belli eder ve oyunlarına devam ederler. Gözlerinde sürekli bir parıltı
bulabilirsiniz. Zamanla ailelerin, okulların, dinlerin ve toplumların kuralları
içerisinde sıkıştığımızda, mutluluğumuz azalmaya, geçmiş pişmanlıklarımız ve
gelecek kaygılarımız artmaya başlar. Böylelikle zihin kontrolü ele alır ve
ruhsal olarak sağlıksız bireylere dönüşürüz. Öncelikle ailelerimiz bizi ödül
ceza sistemleri ile eğitmeye başlamışlardır. Kurallarına karşı geldiğimizde
kötü çocuk oluruz ve cezalandırılırız. Kurallara uygun davrandığımızda iyi
çocuk oluruz ve mükafatlandırılırız. Zamanla ailelerimizin ilgi gösterme
şeklinin bu olduğunu anlar ve onların dikkatini çekmek için iyi ya da kötü
çocuk gibi davranmaya başlarız ve bunu hayat boyu devam ettiririz. Okulumuzda,
işimizde veya ilişkimizde süreç hep aynıdır. Ancak bir kere bu zehri ruhumuza
aldığımız için bir yerden sonra ailemizin bizi cezalandırmasına gerek kalmaz
zira biz bu görevi mükemmel bir şekilde uygulayan olmuşuzdur. Artık kendimizi
yargılarız. Hayvanlarla aramızdaki en büyük fark buradadır. Hayvanlar bir hata
yaptıklarında bundan ders alırlar. Biz ise hata yaptığımızda cezalandırılırız
ve o hatayı her hatırladığımızda kendimizi cezalandırmaya devam ederiz. <o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
Mutluluk özgürleşmekle başlayan bir süreçtir ve özgürleşmek
için kendinize mesai ayırmanız gerekir. Küçük pürüzlerinizden başlayarak
kendinizi arındırdıkça, sizi engelleyen olaylara eskisi kadar takılmadığınızı
fark edersiniz. Kendinizi şifalandırdıkça, yargılarınız azalmaya başlar,
böylelikle mutlu olmak için bir koşul aramazsınız. Mutluluk bu sebeple
varoluşsaldır. Gözünüzü açtığınız andan, gözünüzü kapattığınız ana kadar sizi
mutlu veya mutsuz edecek her şeye siz karar verirsiniz. <o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
ulugs.blogspot.comhttp://www.blogger.com/profile/09905561320031184706noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-3917070568271988567.post-65242630287991005972013-08-15T18:37:00.003+03:002013-08-15T18:39:05.639+03:00-Love for Lara-<div class="MsoNormal">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjIY3VVibOavxiF99d3znCR7rYwCqk4tM24r19OJ0yfkscGPnJN4rdnXnu0sBl7dcRw_6-m8E7nndxriBFljAcLRUnBfYgIflh_NTY3sQ-SAcdNHKbrKoRZDd3eF0UHLJ9Lf1XlElZqYpGA/s1600/1370_471043062991297_934419500_n.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjIY3VVibOavxiF99d3znCR7rYwCqk4tM24r19OJ0yfkscGPnJN4rdnXnu0sBl7dcRw_6-m8E7nndxriBFljAcLRUnBfYgIflh_NTY3sQ-SAcdNHKbrKoRZDd3eF0UHLJ9Lf1XlElZqYpGA/s320/1370_471043062991297_934419500_n.jpg" width="320" /></a>Bedenlerimiz hiç tanışmadı bu yaşamda. Yaşama gözlerini
açışında yanında değildim ama nefes aldığım hayata bir kan, bir can eklenmişti
ne mutlu bana, bize, hepimize. Haberlerinizi aldım yıllar yılı, kim kime
benzemiş, ne zaman gelip ne zaman gidiyormuşsunuz yazlığa. Topraklar arasında
mesafe var elbet ama nefes sonsuz derler ya hep. Senin aldığın nefesi ben
burada veriyorum, benim aldığım nefes sana ulaşıyor biliyorum. Pek sevgili
minik Lara, seni koklamadı burnum ama ruhum bilir kokunu. Elim eline değmedi,
ama kalbim kalbine değiyor nicedir.. Bütün tedavi sürecinde dualarla yatıp sana dualarla kalktım
da hiç geri saymadı aklım. Yaşamın sonu vardı, şahit olduk bir çok kere de,
ruhun sonsuzluğuna inanmaktan vazgeçmedikçe, sen her zaman minik Lara olarak kalacaksın
mecbur. Öğretide derler ki, bizler aslında bedenlerini seçen ruhlarmışız. Bu
durumda sen zaten yaşamının bilincinde doğdun ve yaşamının bilincinde yaşadın.
İşte en üzücü olan bir şekilde geride kalan olmak sanırım. Artık acı çekmek
yok, artık hüzün yok. Sen sonsuz sevginin ve şefkatin parçası oldun ve bizim
sonsuzluğumuza dek kalplerimizde yerini aldın. Huzur senin, hepimizin olsun, Laracığım.</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
T.</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<a href="http://www.facebook.com/LoveForLara?fref=ts" target="_blank">http://www.facebook.com/LoveForLara?fref=ts</a></div>
ulugs.blogspot.comhttp://www.blogger.com/profile/09905561320031184706noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-3917070568271988567.post-46340121433316665932013-06-04T13:23:00.000+03:002013-11-14T22:11:02.199+02:00Çapulcular Elele<div class="MsoNormal">
Pek sevgili arkadaşlarım,</div>
<div class="MsoNormal">
Son günlerde yaşadığımız toplu aydınlanmanın ardından
farkına vardığım bazı şeyler oldu. Hepinizle paylaşmak istiyorum. Bu bir sokak
kavgası değildir, bu bir iç savaş değildir. Bu bir direniştir. Her kesimden
insanın elele tutuştuğu, beraber yürüdüğü, polise direndiği, sisteme direndiği
bir olaydır. Bu bir ‘taksim event night’ değildir. Taksime, Beşiktaşa,
Kızılaya, Hataya elinizde içki şişeleri ile çıkıp taşkınlık yapacaksanız lütfen
evlerinizde kalmayı tercih ediniz. Polisin
çatışmaya girdiği bir an sizlerden birine zarar gelirse, diğer direnişçilerden
daha zor beden kontrolünüz olacağını, acil kan ihtiyacı halinde kanınızın
faydasız olacağını, provokatörlerin arzularına boyun eğmiş olacağınızı
unutmayınız. Balkonlarınızda tencere tava ile bize katılmanız da bizim için bir
mutluluktur. Hepimiz kardeşiz, biz sizleri sevgiyle anlıyoruz, lütfen siz de bu
olaylarda zevklerinizden feragat edemeyecekseniz alternatif yollardan bize
destek veriniz.</div>
<div class="MsoNormal">
Hepimiz Atatürk’ün askerleri değiliz, Kemalist arkadaşlarım
lütfen kızmasınlar alınmasınlar. <b>Bu
slogan siyasidir</b>. Alanda, Atatürk ten haz etmeyen, Atatürkçü olmayan, ancak
üzerinde yaşadığı topraklara sahip çıkan, barış için direnen kardeşlerim vardı.
Baş örtülü, eşcinsel, Kürt, Ermeni, ,
İngiliz, Fransız, farklı siyasi partilere inanan, farklı ideolojide olan
onlarca insanla omuz omuz yürüdüm. Biber gazlarına maruz kaldım, hepimiz aynı
şekilde yaralandık. Eğer amaç birlik ise lütfen bencil davranmayınız. Bir
insanın karşısındakini tanımamasına rağmen, elini tutması, yardım etmesi,
öpmesi, kucaklamasının herhangi bir siyasetle alakası olamaz. Atatürkçü olmayan
arkadaşları da sevgiyle kucaklayınız. Hiç bir ideoloji insanlığın ve varlığın
önüne geçemez.</div>
<div class="MsoNormal">
Meydanlarda atılan sloganlardan rahatsızım. Ataerkil yapıya
sahip olmamızın yanı sıra annelerimizi de sadece sözlü kavgalarda sahiplenen
bir yapımız var. Şimdi soruyorum size, bir insan orospunun çocuğuysa ne olmuş? Ben
öğretmen çocuğuyum, sen mimar çocuğusun, öteki işsiz bir annenin çocuğu, beriki
temizlikçi çocuğu. Siz hangi akla ve anlayışa hizmet, bir fahişeyi, hayat
kadınını, orospuyu, seks işçisi, ayrımcı bir şekilde yerme hakkını , hoşnut
olmadığınız insanın annesi olarak atama hakkını kendinizde görmektesiniz? Kürtün çocuğu, Ermeninin çocuğu, Alevinin
çocuğu, kebapçının çocuğu, tezgahtarın çocuğu, çöpçünün çocuğu, CEO nun çocuğu
size bir şey ifade ediyor mu? Seks
kölelerinin, direniş esnasında kapılarını açtığını, insanlara varlarıyla
yoklarıyla yardım ettiklerini, meydanda bizlerle elele yürüdüğünü biliyor
musunuz?</div>
<div class="MsoNormal">
Sonra, '<b>İbne Tayyip'</b>
ne demek? Sevgili arkadaşlarım, size ne insanların cinsel yöneliminden, size ne
kimin kiminle, hangi cinsiyetten insanla seviştiğinden. O parkta 7 gündür
yatan, her direnişte sesini yükselten, açlara, yaralılara, yardım eden, çevreyi
her sabah temizleyenlerin bir kısmının, bahsettiğiniz ‘ibneler’ olduğundan
haberdar mısınız? Sizler ellerinizde
bira, hükümete karşı slogan atıp ortalığı kızıştırırken, çevrelerindeki
insanları biraz olsun eğlendirmeye çalışan, çıkan yangınlarda el birliği ile su
taşıyanların ‘ibne’ olduğunu biliyor musunuz? Bizler hepimiz ailelerimizin bizi
yetiştirdiği insanlarız. Cinselliğimiz bunu etkilemez. Başka biri sizin
cinselliğiniz ya da cinsel hayatınız hakkında nasıl konuşmuyorsa, sizlerin de
bu durumu aşağılamaya hakkı olduğunu zannetmiyorum. Açık seçik yazıyorum şu
noktadan sonra utanmaya gerek yok herhalde ülke genelinde atılan sloganların
ardıdan. ''<b>Bir yerimi ye' </b>ne demek?
Sizin gibi düşünmeyen insanı yerdiğinizde bu sloganı layık gördüğünüz kimseden
farkınız var mı biraz düşünün bakalım. Ananı da al git e cevap olarak
cinselliğinizi mi sunuyorsunuz? Cevap verme, kendini ifade etme şekliniz bu
kadar mı aşağıda? Kendinize bunu nasıl yakıştırabiliyorsunuz ve hep bir ağızdan
bunu dile getirebiliyorsunuz?</div>
<div class="MsoNormal">
Bu direnişi haklı kazanmanın tek yolu barış için direnmektir
arkadaşlar! Zarar gören her birey, zarar gören her işletme, zarar gören
zihinleri temsil eder. Bunca baskısından rahatsız olunan bir hükümete şiddetle
cevap vermek sadece bizi haksız çıkarmada ekmeklerine bal sürer. Lütfen
direnişi, sevgi adına, bizlere yaraşır şekilde, düşünerek, davranarak
yürütelim.</div>
<br />
<div class="MsoNormal">
Sevgiyle!</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Küfürsüz çapulcu</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Son olarak Ahmet Hakan' ın bugünkü yazısını ekliyorum</div>
<div class="MsoNormal">
www.hurriyet.com.tr/yazarlar/23429413.asp</div>
<br />
<div class="separator" style="clear: both;">
</div>
<br />
<div class="separator" style="clear: both;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhUQZxKwehBij_u0YI-jUYFZcGz829Kl6FNLK0ZY4OHB_9TdN-D0xD1Vw98gMhsifaMiR5fFOf4SJys4antdn5Co2jHG6BefmfCMymZbphEz8S4xRL_n0hvM7nhB8uHObFL-h0IyHG-Ftqk/s640/blogger-image--113132347.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhUQZxKwehBij_u0YI-jUYFZcGz829Kl6FNLK0ZY4OHB_9TdN-D0xD1Vw98gMhsifaMiR5fFOf4SJys4antdn5Co2jHG6BefmfCMymZbphEz8S4xRL_n0hvM7nhB8uHObFL-h0IyHG-Ftqk/s640/blogger-image--113132347.jpg" /></a></div>
<br />
<div class="separator" style="clear: both;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhbZRnZeunnruqHlcatgZo7pJRDQ2yqbjQU247Pe-p5OQ4T6z5ITcH3emykIVAvbZAy_ybvVIJduu8M0d5mrWO1oFbCjeXx8F_FQHircuPZwG5WIoZ7RntAdA_63xk10Z4w-g8RvCtKyDH5/s640/blogger-image-1540523183.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="299" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhbZRnZeunnruqHlcatgZo7pJRDQ2yqbjQU247Pe-p5OQ4T6z5ITcH3emykIVAvbZAy_ybvVIJduu8M0d5mrWO1oFbCjeXx8F_FQHircuPZwG5WIoZ7RntAdA_63xk10Z4w-g8RvCtKyDH5/s400/blogger-image-1540523183.jpg" width="400" /></a></div>
<br />
<div class="separator" style="clear: both;">
</div>
<br />
<div class="separator" style="clear: both;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhkDH3fqY5dCyY-AsWhxufZ5OZNeoVzLzJk7nkvpZNYP0PngtZbtz61m-1K-91IptKYFWX48DUarGj7rJCZSK4_KK4sfMXVjmMRORluEKIgY1tPkDGBUwy5rEUp3ReciV5k7J2bRfx-3mKU/s640/blogger-image--1082304027.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="299" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhkDH3fqY5dCyY-AsWhxufZ5OZNeoVzLzJk7nkvpZNYP0PngtZbtz61m-1K-91IptKYFWX48DUarGj7rJCZSK4_KK4sfMXVjmMRORluEKIgY1tPkDGBUwy5rEUp3ReciV5k7J2bRfx-3mKU/s400/blogger-image--1082304027.jpg" width="400" /></a></div>
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjdp1cdL3HZMl4x4m9MlMD629vsGuIuf_PE4cxgFagIMqKZYP_Dovvj0Pj7ZWGIJEaJRRqoxi5hBzdatvObY4kmGHvsM-BX1Z8cvtZkgxl0w15upwYDmwbSw2cYglU8G-ZUFLSWn2IKZRI4/s1600/BL6Bnh5CMAE6Vkf.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="400" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjdp1cdL3HZMl4x4m9MlMD629vsGuIuf_PE4cxgFagIMqKZYP_Dovvj0Pj7ZWGIJEaJRRqoxi5hBzdatvObY4kmGHvsM-BX1Z8cvtZkgxl0w15upwYDmwbSw2cYglU8G-ZUFLSWn2IKZRI4/s400/BL6Bnh5CMAE6Vkf.jpg" width="298" /></a></div>
<div class="separator" style="clear: both;">
</div>
ulugs.blogspot.comhttp://www.blogger.com/profile/09905561320031184706noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-3917070568271988567.post-14534196735209171812013-05-20T22:27:00.001+03:002013-05-21T01:30:16.888+03:00-Veda-Terketmenin en zor yanı aslında kalan olup gideni ardından seyretmek ve temizleme görevinin sana ait olmasıdır, adımları uzaklaşırken sevdanın. Ayırt edilemeyecek kadar özümsenmiş eşyaların ya yerleri değiştirilir ya da yokedilir rutine bağlı kalmamak adına ancak alışması da hüzün getirir özgürleşirken, eskiden. Ayrılığın en zor yanı temizlemesidir anıları ve çok sevmek bazen azad etmektir egoları. Bir de tabi neden kaynaklı olursa olsun bir suçluluk duygusu yaşanır en nihayetinde bilinmeyen geleceğe yeterince şefkatli bakamadığından, yönünü değiştirmiş olduğunun farkında pişmanlığını yaşarsın. Ancak bugünün üzüntüsü yarının mutluluğundan çalmadıkça yaşanan hayırlı olandır aslında. Sevgide köşe olmaz. Sevgi sadece sevgidir, sonsuz bedensiz ve zamansızdır varoluşundan dolayı...<div><br></div><div>T.</div><br><div class="separator" style="clear: both;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEik2aHYDaLLmB2gJ2JVDKauOcj52_G90ZwS6p8qrJln8SGRVDHrdO0VoBsubhChtujPc_z3PLpfV8gFIiwTiAfN1L1nXpjiEZ7uNFcoOnKryFJkvTKmIz6Honov_E-_oxFM1ezLf11Yx8zU/s640/blogger-image--52727661.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEik2aHYDaLLmB2gJ2JVDKauOcj52_G90ZwS6p8qrJln8SGRVDHrdO0VoBsubhChtujPc_z3PLpfV8gFIiwTiAfN1L1nXpjiEZ7uNFcoOnKryFJkvTKmIz6Honov_E-_oxFM1ezLf11Yx8zU/s640/blogger-image--52727661.jpg"></a></div>ulugs.blogspot.comhttp://www.blogger.com/profile/09905561320031184706noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-3917070568271988567.post-44222237268985151932013-03-16T02:54:00.001+02:002013-03-18T15:26:24.262+02:00- 4 Mevsim -<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhpMxU9rFFvUGEB0qpoQDs18Z8xznxEj6cp7Q2k_ceP-oiUa1U75WiG4VConGih4IzXEEk2JOS-Aol2-DR2JRWjrBjKn2G4xldykOpDC8ZFWJvBYIpNC-2S14jdvvDodbbJ9zWKJ7xZBUP8/s1600/4_seasons_wallpaper_v2_by_dawn42-d4csk5b.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="222" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhpMxU9rFFvUGEB0qpoQDs18Z8xznxEj6cp7Q2k_ceP-oiUa1U75WiG4VConGih4IzXEEk2JOS-Aol2-DR2JRWjrBjKn2G4xldykOpDC8ZFWJvBYIpNC-2S14jdvvDodbbJ9zWKJ7xZBUP8/s400/4_seasons_wallpaper_v2_by_dawn42-d4csk5b.jpg" width="400" /></a></div>
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
Aşık her mevsimde yaşıyorsa özlemi aşıktır aslında. Çiçek açarken doğaya yeşeriyorsa dallar, gözlerinde elanın, çevreliyorsa tonlar bebeğini, daralıyorsa iris, çiftleşiyorsa canlar türlü türlü ve ağlıyorsa gece özlemle baharındadır sevginin daha. Günbegün kuruyorsa yutağı, büzülüyorsa içi, bir damla umutsa unutmak ya da sürekli başa sarıp yaşamak, yazın kurağıdır direnci feraha bakan merakın. Solarken saçları, ağlıyorsa kubbe loşunda akşamın ve dökülüyorsa yapraklar damlarından göz pınarının 2. baharının ardındadır merak ve umutsuzluğu erken akşamların. Sıcak mevsimlere dayanır ya kimileri ama kışlardır, kuşların aksine, yakınlaştıran insanları. Kimisi ısınmak için sokulurken kimisi ısıtmak için çevreler. Her denge gibi, dişi ve erkek, sıcak ve soğuk, aydınlık ve karanlık, kuru ve ıslak birbirini takip eder kaşıklar, tamamına koşar bütünün. 4 mevsim yokuş aşağı elele koşmanın mutluluğunun ölümsüzlüğüne hasret, saklarsın tozlarında özlemi, yıllanmış şişe kapaklarının. O, hayat bulur anlam bulur kulaklarında, hüznün basıncı konuşur gibi uğuldar, cereyanında kor eser, küllenir de yılmaz doğar, taşınır günlere, mevsimlere, yenilikle eskilik sırt sırta geleceğe itilir, derinliğinde..<br />
<br />
T.ulugs.blogspot.comhttp://www.blogger.com/profile/09905561320031184706noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-3917070568271988567.post-91574034102444692762013-01-19T18:52:00.002+02:002013-01-19T18:52:10.663+02:00-Ah Parig-Çoklu kültür ile büyüdüm ben, Cezayirliler, Tunuslular, Belçikalılar, Almanlar, Türkler, Fransızlar; müslümanlar, hristiyanlar, ateeler, iç içeydiler. Kılık kıyafet yönetmeliği de yoktu, yasaklar da. Bir tek askeri kamuflaj deseni istenmezdi, savaşı çağrıştırdığından muhtmelen. Hz İsa kolyesi takmak yasak değildi, bıyık sakal bırakmak serbestti, baş örtüsü zaten moda değildi. Orucunu da tutabilirdin, içkini de içebilirdin, kendi sorumluluğunu erken yaşta almayı öğretmişlerdi. 18 yaşına bastın mı, ister devamsızlık kağıtlarını kendin imzala, ister teneffüste sigaranı iç. Karışmazdı kimse sana. Kişi kendini rahat nasıl hissediyorsa, o şekilde yaşama özgürlüğünün farkındaydı her zaman. 10 kasım geldi mi sirenler çalınca, tüm yabancılar da ayağa kalkar, saygıya dururlardı, toprağımın adetlerini yargılamadan. Hiçbir zaman insanlar, dili, dini, rengi, tavrı, konuşma şekli yüzünden yargılanmadı. Bize bir arada yaşamak öğretildi her daim. Yaşamanın başlıca kuralıydı bu onlar için. Huzur anlayış ve sevgiyle sağlanabilirdi ve bunu başka ülkelerin insanları çok daha iyi bilirlerdi. Bahsettiğim, 15 sene öncesiydi, din bu denli sokak muhabbetlerine sakız edilmemişti tabi. Bu ülke sınırları içerisinde avrupaî bir kültürle yetiştirildik biz. Ailelerimiz de ileri fikirliydi ne mutlu, anlamadan yargılamamamız için çabalayıp durdular. Ama hatırlarım ben, çocuk olsam da, kaygılarını, okunurdu yüzlerinden, bizim zamanımız geçiyor ama çocuklarımız ne yapacaklar derlerdi kısık kısık, bahsederken memleketin halinden.<br />
Ne oldu da bu ülke bir anda kendini durmak bilmez bir nefret girdabının tam ortasında buldu bilmiyorum. Çocuktum dedim ya, ermezdi aklım, ermiyor hala algım, işime de gelmiyor hani, gereksizliğinden nefretin, anlamak istemiyorum pis fikirlerini kimilerinin. Bir okulda hiç kavga çıkmadığını gördünüz mü siz? Öğretmenlerle, öğrencilerin aynı masada yemek yediğini? Partilerde içkiler su gibi akarken, bir eğitmenin de ayıplar bakmadığını? Hiçbir öğrencisine aşağılar davranmadığını? Ya da öğrencisiyle yan yana sigara içtiğini? Ben gördüm. Böyle öğretildi bize çünkü. En yakın arkadaşım annesi Afrikalı ve zenci, babası sapsarı bir Fransız olan bir kızcağızdı.. Bir güne bir gün, benden farklı olması onu sevmeme engel olamadı. Kültürlerimizin, dillerimizin, fikirlerimizin kutupları asla acıtmadı canımızı. Gururla yürürdüm yollarda yanında, insanım yargılar bakışlar atarken, seviyesiz espriler yaparken, tutardım elinden, çocuk kalbi kırılmasın isterdim, yaslardı kalbini kalbime de, avuç içimde, başı dik, ilerler giderdik, gülümserken sevgiyle. Severdim ben farklılıkları, hala da severim sorgusuz.<br />
<br />
Zaman ilerledikçe daha da çirkinleşti toprağımın tavrı, insanıma da, misafire de. Önce cisimleri farklılaştırdılar, bu ülkede, sonra isimleri, sonra eğitimi, sonra düşünceleri, sonra insanlığı, hayvanlara bakış açısını bile farklılaştırdılar ne kadar inanılmaz. Bir o kadar inanılmaz olan da, herkesin boyun eğmesi elbette.<br />
<br />
Ben kendimi hiçbir zümreye ait hissedemem, dünya insanıyım zira, dünya insanı olduğunu düşünen herkese de kalbim açık, dinlerim, anlamaya çalışırım evvela. İster dağa çıksın, ister koyu inançları olsun, kalbi temiz olduktan sonra, sevgiyle bakabildikten sonra hayata ismi, cismi, bana hiç fark etmez.<br />
<br />
Çocuktum ben, Uğur Mumcu öldürüldüğünde, aradan geçti koskoca 20 sene de, davası yeni çözümlendi güya, örgüt işi olduğunu kabul etmiş yargı, patlak arabayı da iade edecekmiş ailesine. Vırı vırı tırı tırı. Konumuza dönelim, annem, babam yağmur altında uğurlarlen onu, tv den izledim, unutamam binlerce insanın tek yürek, yürüyüşünü. Binlerce şemsiye açıldı da o yağmurlu Ankara sabahında, yılmadılar sonuna kadar gittiler valla. Aradan yıllar geçti, Ahmet Taner Kışlalıyı öldürüverdiler, minnacık bir kola kutusuyla, alıştıra alıştıra. Bedeni bölündüğünde parçalara, evimize kadar uzandı, patlamanın sesi. Küçücüktü daha bebeği, şimdi kocaman bir genç kız olmuştur düşünsenize. İnsanlar günlerce evinin önünde mum yaktılar, polisler askerler gözetledi de, giden geri geldi mi? Ben söyleyeyim, gelmedi, gelmez.<br />
<br />
Birileri, sırf, farklı diye fikirleri, genelde de ilerici diye söylemleri, hep ama hep katletme hakkını gördüler kendilerinde, kendilerince tehlike arz edeni.<br />
<br />
Üniversitedeydim daha, son sınıftı, evdeydim şansıma, geldiğinde Hrant'ın haberi. Bir barış güvercini, bir araştırmacı, bir ilerici daha, itlaf edilmişti de, küçücük bir çocuğun eline silahı verip, alasın bu canı dediklerinde. O çocuk oldu bir adam. Çok da iyi baktılar hani içeride, hatta evlenebildi bile, artık ne hikmetse. Ayaklarının iç büküm pozu ile, tabanındaki delik kaldı hafızalarda. Onun da attılar üzerine günlük bir kaç sayfa gazeteyi, düşürdüler ocağına ateşi. Yürüyüşler, çığlıklar yükseldi ama, görüyorum artık bunlar bile etmiyor fayda.<br />
<br />
Benim canım ülkemde, benim insanıma, yan gözle bakmak ne kelime efendim. Siz, ey ağlardan bağları görünmez olmuş eski beyinler, ne cüretle kıyarsınız, nice zorluklarla yetiştirilmiş evlatların canlarına. Kimden alırsınız, savaşma cesaretini, hangi kitaba dayandırırsınız yok etmenin meşruiyetini, bilmem, bilmek istemem ancak, nasıl uyursunuz bunca kan varken ellerinizde, bunca art niyet yüreğinizde, çıkarcı fikirlerinizle yok etme politikalarınızla, yargılayıcı bakışlarınızla, zehirli kelamlarınızla, şiddet dolu ruhlarınızla merak ederim. Nasıl uyursunuz?<br />
<br />
Sizin yetiştirdiğiniz evlatların ne faydası olur bu vatana, bu toprakların hakkını nasıl ödersiniz, bu topraklardan elde ettiğiniz bereketi nerelerde yersiniz bilmem, bilmek istemem.<br />
<br />
Barış isterim ben, sevgi isterim, insanlar, insanlıklarını yeniden kazansınlar isterim. Nefret yerini bir o kadar kuvvetli duygu olan sevgiye bıraksın isterim. İnsanlar el ele, yürek yüreğe yaşasın, şükretsin isterim de, çok mu şey isterim, bilmem. Bilemem..<br />
<br />
Biz savaşmadan, kavga etmeden, bağırmadan, yargılamadan engel olamadık ölümlere ah parig. Affedesin.<br />
<br />
T.ulugs.blogspot.comhttp://www.blogger.com/profile/09905561320031184706noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-3917070568271988567.post-59956999565154435052013-01-08T21:20:00.001+02:002013-01-08T21:59:17.577+02:00-jelibon-Hatırlar mısın nasıl da yalnız uyuyamazdın ilk zamanlarında? Evin düzeni de benimki gibi hızla değişirken, öte yandan, sabahlara kadar gülerdik yatakta. Devenin nalı bile komikli konuydu da, anılar uçuşurdu tabi havada. Ortak noktamız aşktı, gittiğinde biz kaldık ardına. Özelimiz genelimiz birbirine karıştı ve karşı koymadan büyümeye sarıldık umarsızca. Ben tabularımı yıkarken, sen alışıyordun yalnızlığa. Ortaköyde köprüyü izleyip minicik görünen arabaları lipoproteinlere benzetmiştik hani hatırlar mısın? Peki ya stratosferden atılan kediye ne dersin? Güldüğümüz kadar ağlamıştık da bu zamanda. Sen ve ben, birer dev yürek, adım adım öğrendik koca yabancı bir şehirde güvenmek ne demek. Şımarıp göbeğimi açarak evde koşturmalarımı asla yadırgamadın sen, Güneşi hep çok sevdin, egomu bağrına bastın. Bana kendime güvenmem için, kendimi sevmem için, kendime inanmam için hep destek oldun. Mucizeler başardığımda yanımdaydın. Bazen sadece sustun, bazen bağırdın ama hep kocaman parlaktı bakışların. İşte bundandır, sen benim canım, sen benim yaşam ortağım, sen hep sarılanım, bugün sana gelsin bu bembeyaz havada gözü yaşlı yazım. <br />
<br />
T. <br/><br/><div class="separator"style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhQyvfHeVgm48w6087zP5wj2TiZH4Be1KLuSdQXNCCfe4_cI8whcmLRAUnMSATCQHfyBXPucee51fyqD96igPwUF3-riPt0mbMN2h8788A8QIUqfZhhXw0BeNTu2A3vshsPmsmLe1ACXUim/s640/blogger-image-1334890530.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhQyvfHeVgm48w6087zP5wj2TiZH4Be1KLuSdQXNCCfe4_cI8whcmLRAUnMSATCQHfyBXPucee51fyqD96igPwUF3-riPt0mbMN2h8788A8QIUqfZhhXw0BeNTu2A3vshsPmsmLe1ACXUim/s640/blogger-image-1334890530.jpg" /></a></div>ulugs.blogspot.comhttp://www.blogger.com/profile/09905561320031184706noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-3917070568271988567.post-66461000896919965202013-01-01T11:53:00.002+02:002013-01-01T11:53:51.430+02:00-Yeni-<br />
<div class="MsoNormal">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiu4jCp9kC-IwWWO_eJSe6KS2WAr3secwl67Pjjr0PISN8mcIbDU4NpXsgdx-rQkFab1VI0TepoW07RA35Lcc_wnhumi41lUbYHEka-eFl_Lq3lgDKJFWyWsAlSuiDQF8k-bzRxt0Fhalpc/s1600/celebration-jaison-cianelli.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiu4jCp9kC-IwWWO_eJSe6KS2WAr3secwl67Pjjr0PISN8mcIbDU4NpXsgdx-rQkFab1VI0TepoW07RA35Lcc_wnhumi41lUbYHEka-eFl_Lq3lgDKJFWyWsAlSuiDQF8k-bzRxt0Fhalpc/s320/celebration-jaison-cianelli.jpg" width="319" /></a>Önceki senelerime nazaran 2012 senesinin yükü hafif pahası
ağırdı. İnsanlarla değil kendimle
ilgiliydi adımlarım genelde. Çünkü biliyorum kendime yol açtıkça, aslında pek
çok insana dokunabileceğim.<br />
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Nasıl bir ruh emici
olduğumu anladım bu sene, ruh emici derken gerçekten de Harry Potter’daki gibi
olmasalar da bir nevi aynı eylemi farklı şekillerde yapan biriydim, bilinçsiz.
Şu an bunları böylesine rahat dillendirebiliyor olmamın sebebi, o zamanlar ve
‘O’ olan ‘Ben’i sevgiyle karşılamam elbette. Kaldı ki kimseye yüklenmediğim
kadar yüklendim kendime 2012’de. 2013 niyetim ise kimseye yüklenmemek sadece ve
sevgiyle beklemek zamanın işlemesini.<br />
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Sevgi için yapabileceklerimi gördüm. Aslında bu
kadar da acımasız değil tabi ki hakikat. Ben de çok sevdim, sevgi benimdi,
istediğim gibi dağıttım, ama çok sevmek de aslında dengeli bir eylem değil. Çok
verince, içindeki yeri çabuk boşaltıyorsun, bu sefer de istemsiz onu
birilerinin doldurmasını bekliyor oluyorsun. Ben bu sene kendimi gerçekten
sevdim, sevmeyi öğrendim, başarılarımla,
hatalarımla, ne denli muazzam ve eşsiz olduğumu anladım. Eklemlerdeki kireçler
gibiydi tıkanıklık noktalarım, kimilerini iyileştirdim, cilaladım, kimileri
üzerinde hala çalışıyorum, kimilerinin seyrini yavaşlattım zamanını bekliyorum.<br />
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Aşka bakış açısının,
insanın tutarlılığı ile orantılı, ne kadar yaşatılacağını öğrendim. Sevmek için onun, beden bulması şartı
olmadığını, sevginin yeri ve zamanı olmadığını, sevgiyi taşımanın ve yüklemenin aslında çok kolay olduğunu ama yanlış yorumlandığını öğrendim.<br />
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Küçüklüğümden beri geliştirdiğim savunma mekanizmalarımın ne
denli güçlendiğini, birer kalkan gibi sürekli beni tetikte tuttuğunu ve aslında
yaşamın bir stres olmadığını, doğmanın da , ölmenin de, başıma gelen pek çok
şeyin de benim seçimim olduğunu öğrendim.<br />
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Bedenime eziyet etmemin aslında bir imdat çağrısı olduğunu,
ancak kendimi dahi okuyamazken bana doğru yolu gösterecek kimsenin olmaması
karanlığından çıkıp, hayatıma ışık tutan pek çok aydınlık insanı hayatıma
çekerken, değer verdiğim nicelerini bir sebepten dolayı azat etmem gerektiğini
öğrendim.<br />
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Geçmişime sarıldım, çocukluğuma, ergenliğime,
yetişkinliğime, dünüme bile. Çok ağladım ve ağlamamanın güçlülük ile
özdeşleştirildiği toplum koşullamasına inat, daha çok ağladım.. Gülümserken
ağladım, sarılırken ağladım, çalışırken ağladım, ağlamalarımın genelinde
bedenimden dökülmek istemelerine izin verdiğim için ağladım. İlla acı veya kötü
bir duyguya gerek olmadığını kabullenerek ağladım. Şimdi topluma ve ayıplarına diyorum ki: 'sevişecek kadar cesursan ağlayacak kadar da olabilirsin'<br />
<br />
Yeni yıl için ilk düellom kendimle, sigara içme alışkanlığımdan özgürleşmek şeklinde olacak. Geri sayımım başladı. 14 Şubat sevgililer gününde, en geç, sigarasız bir hayata merhaba demeye niyet ediyorum.<br />
<br />
Ailemi, insanları ve kendimi daha iyi anladığım ve sevgimin arttığı bir sürece girdim. Yıllardır muzdarip olduğum ve tedavisi yok denilen migren hastalığını iyileştirdim. Travmalarımı temizledim ve temizlemeye devam edeceğim. Daha neler neler gerçekleştireceğim bilmiyorum ama bilinmezliğin heyecanı bile tarif edilemez..<br />
<br />
Şifacı olma yolunda mutlu adımlarla ilerlerken, hiç tanımadığım insanların mutlulukları için niyetler ettim. Ne kadar sevindiricidir ki genelde olumlu gelişmelere şahitlik ettim. Kendime inanıyorum, kendimi seviyorum, her türlü değişimi kabulleniyorum.<br />
<br />
Sebepsiz ve sürekli bir mutluluğa gark oldum nihayet. Dahası için sabırsızlanırken, tüm canlıları sevgiyle kucaklıyor, öteki tarafa geçenlere huzur diliyorum.<br />
<br />
Tek sayılı mükemmel bir seneye merhaba!<br />
<br />
T.</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
ulugs.blogspot.comhttp://www.blogger.com/profile/09905561320031184706noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-3917070568271988567.post-86517874473668230162012-12-26T21:39:00.001+02:002012-12-27T19:55:00.521+02:00- Kaşık-<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<iframe allowfullscreen='allowfullscreen' webkitallowfullscreen='webkitallowfullscreen' mozallowfullscreen='mozallowfullscreen' width='320' height='266' src='https://www.youtube.com/embed/5TrkWeypg20?feature=player_embedded' frameborder='0'></iframe></div>
İnsanlar da topraktan beslenir tıpkı ağaçlar gibi ve besler bir gün toprağı, karşılığında. Hayatın kendisine verdiklerini iade eder aynı yöntemle başkalarına. Köklüdür, kuvvetlidir bağları, iner içine tabiatın, tabiatının. <br />
Kavurucu sıcakları da, dondurucu soğukları da en çok ayaklarında hisseder bundan dolayı.<br />
Topraktan çıkamaz ya, ondan uzanır göğe başları ağaçların, izler tepesindeki yaşamları, eşlik eder altında kalanlara, hizmet eder, yüksekten bakmaz, aşağı görmez, yüksektedir bilir, bilinçli bakarlar, bilgedirler. Eğilmez umutsuz olmadıkça, yaralanmaya da hazırdır her insan kadar, cildi kalındır ama onun da buram buram yaşam akar derinlerinde. İncinsin istemez ama korkmaz, gövdesini oyan insanlara kızmaz, yaşam getirdikleri için, dokundukları için şükreder gülümserken. <br />
Şev düştü mü toprağa, herkes uyur ya, o canlandırır yapraklarında gün ile gecenin erişilmez kesişimsiz, sonsuz aşkını. <br />
Çocuklar cıvıldarken köklerinde, insan olduğunu hayal eder zihninde, zamansız hikayeler kurar, beden bulduğu. <br />
Kaderin alaycığına şahit olmamıştır, şansından. Bilgedir dedim ya ağaçlar, sevdikleri hep çevrelerindedir bilir, yüzyıllar geçse de bekler inançlıdır. Bir gün sökülürse damarlarından sevdiceği, belki arkasına saklanan çocuğun elinde oyuncaktır, belki karşısındaki banktır, akşam olup ateşler yakılınca, alevlenen odundur bazen, rüzgarlar süpürür küllerini sevgilisinin, dallarının arasından süzülür, er ya da geç başka bir formda dahi olsa birleşeceklerdir, farkındadır. <br />
Bir gitarın derin tınlaması serenattır kulağında, bir uçurtma iskeletinin gökte süzülüşü rüyalarıdır yer yer, nereye baksa sevgi görür bundan dolayı. Her yerdedir özü her anındadır yaşamın. Oyulur işlenirse hele, çatlakları yaşının göstergesidir, derindir ama doldurulamamasından mutludur anılarının. İzleridir yaşamının geçmişi ve geleceğe dair gururudur. Hayal gücünün sınırsızlığında beden bulur ama en çok sarılıp uyumayı merak ederler insanlara dair. Dokumayı, sarmayı sarmalamayı, karışmayı ve kaybolmayı sevdasının bedeninde. İşte bundandır ağaçların kaşık olma merakları. Bundandır en sıcak aşların ahşapla karıştırılması, bundandır, aynı çekmecede birbirlerinin üzerine bırakılmaları.. İçiçe olduktan sonra nereye baktıklarının bir önemi yoktur zira.<br />
<br />
Yaymak için varolur ağaçlar da tıpkı insanlar gibi, sevginin tadını.<br />
<br />
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgAjCzQ7BSiNl-aYeJ15r7r1j0ZYcfeJWD0oCiKaZwx3xRqtpyf824PxmqcFaX0qgE1DbML4qDgz1sM9TYQ_0dY_YLbYf94LCjANHvc0do4k2uF4ZuTZVGFNb-h7aixRIDkXmjqQBCEo3um/s1600/pisi.png" imageanchor="1" style="clear: right; float: right; margin-bottom: 1em; margin-left: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgAjCzQ7BSiNl-aYeJ15r7r1j0ZYcfeJWD0oCiKaZwx3xRqtpyf824PxmqcFaX0qgE1DbML4qDgz1sM9TYQ_0dY_YLbYf94LCjANHvc0do4k2uF4ZuTZVGFNb-h7aixRIDkXmjqQBCEo3um/s1600/pisi.png" /></a><br />
T.ulugs.blogspot.comhttp://www.blogger.com/profile/09905561320031184706noreply@blogger.com0İstanbul İstanbul41.074181 28.995755tag:blogger.com,1999:blog-3917070568271988567.post-73367794399395052542012-11-27T01:39:00.001+02:002012-11-29T18:14:21.308+02:00Melekler de doğarBasitti niyetim. Daha az okumak ve bir o kadar dolanmaktı ortalıkta hayalim. Son sınıfım ben katılmasam dersinize diye gülümsedim, daha güleç bir tonla reddedildim. Maillerle edilirdi ödevler teslim ve sessizce arka köşede takip edilirdi öğretin. Aynı kampüste ayrı kalmıştık tam 1 dönemdi süresi bir merhaba geçirmişti içim. Gökyüzüne ahşap evler mi kurmak istemedik, karavanla aşındırmayı mı asfaltı bilemedim.<br />
Seneler geçti de üzerimizden nasıl da pekişti sevgimiz. Bir baktım ki uzun sohbetler kavuşturmuş kollarını sus pus kesilmiş bizi dinliyor merakla, her buluşmada başka bir makara, beyin fırtınaları bir yana, soyunmadık mı korkusuz anlatmaya. Eh haykırdık da hani elele barışı, tokuştu kadehler coşkuyla. Birdik hepimiz sonunda, farkındalıkla sarılırken doğaya. Böyle başladı, böyle ilerliyor arkadaşlığımız hocamla. Bak yazılar dökülüyor işte uğruna.<br />
Boşuna değil elbet adın. Işık yolcusu kararmaz asla adımların. Sen mutlulukla sarıldıça hayata gör bak kaç genç daha aydınlanır ışığınla. Doğduğun gün dündü, doğduğun gün bugün, yarın ve her zaman. Parlasın kanatların yıldız tozlarıyla. Daha pek çok canlanışta, biliyorum arar gözlerim ruhumu heyecanla. Ne mutlu bir hediyesin sana hayat veren kadına. <br />
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgr4mLmKGlIu3i3fpRjr1tM3ae1jF_lE1qsyWvqKrlqyp7w5ab5HDzYzEtKU0EI8eYep3whKWW1Ya1o9R05IBSEN82wQrQFnURB-Rb_L6Ng99s973carIWbH_El4rosCIfQkvbh4qjP1iyQ/s1600/Melek.jpg" imageanchor="1" style="clear: right; float: right; margin-bottom: 1em; margin-left: 1em;"><img border="0" height="225" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgr4mLmKGlIu3i3fpRjr1tM3ae1jF_lE1qsyWvqKrlqyp7w5ab5HDzYzEtKU0EI8eYep3whKWW1Ya1o9R05IBSEN82wQrQFnURB-Rb_L6Ng99s973carIWbH_El4rosCIfQkvbh4qjP1iyQ/s400/Melek.jpg" width="400" /></a><br />
T.ulugs.blogspot.comhttp://www.blogger.com/profile/09905561320031184706noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-3917070568271988567.post-73796884498895663452012-11-03T16:56:00.001+02:002012-11-04T11:34:18.394+02:00-Özgürleşme-<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
</div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhnGyAucqM2U7NhdsJ1UKDOh5rPH4l4tSDspzz7BvRsNjTvDFG8UeFm_67x1-wd9eUJahfXWFMAfCqDzZD4JWj1DWGFYosvayz3mlIO3VhUpWzhyphenhyphenuYbn4R0h12SZgMKES70QMSlrhyzy_4d/s1600/111.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhnGyAucqM2U7NhdsJ1UKDOh5rPH4l4tSDspzz7BvRsNjTvDFG8UeFm_67x1-wd9eUJahfXWFMAfCqDzZD4JWj1DWGFYosvayz3mlIO3VhUpWzhyphenhyphenuYbn4R0h12SZgMKES70QMSlrhyzy_4d/s1600/111.jpg" /></a></div>
Son zamanlarda hep aynı konuların dikkatimi çekiyor olmasından dolayı her ne kadar kendimi tekrarlıyor dahi olsam, günümüz dünyasında cidden bir çarpıklık söz konusu sanırım. Insanlar, öz sevgilerinden adım adım uzaklaşırken, başkalarına dair geliştirdikleri nefretlerle hayata tutunmayı alışkanlık haline getirmişler adeta. Insanoğlunun bir duruma kızmasını yadırgamıyorum, ne kadar istemesem de benim de kızdığım şeyler var ancak bunu her farkedişimde bir sonrakinde kızmamayı ümit ederek değiştirmek için çabalıyorum. Zaman dahi alsa, farkettikten sonra değişim başlıyor inanıyorum.<br />
<div>
<br /></div>
<div>
Şu sıralar kendi yansımalarımı izlerken bir yandan, öte yandan da onların vicdanlarının rahatlamasına şahitlik ve yataklık ediyorum. Kendimle ilgili geçmişi gözönüne serip, bunla ilgili bir rahatsızlığım varsa vicdanen yüzleşirken mümkün mertebe yargılamamaya çalışarak sadece mevcut rahatsızlığın ortadan kalkması için durumu kabulleniyorum. Elbette ki hata insanî olduğundan ve benim, zor bir ergen ve hatta yetişkin olmamdan mütevellit, başarı madalyaları gibi seri seri dizdiğim hatalarım var. Olsunlar, iyi ki de varlar diye düşünerek, anlayarak, sevgiyle, önce kendimi affederek korkak çekingen geçmişteki bana sarılarak, elinden tutarak bugünümde arkamda silikleşmesi yerine, yanımda yürümesine çabalıyorum. Hepsi benim, her hareket benim seçimim ve hiçbirinden pişman değilim.</div>
<div>
<br /></div>
<div>
Benim sorunum kendimi yeterince sevmemekti. İnsanlara verebileceğim sonsuz bir sevgi ve arka planda bir o kadar yargı varken, kendime verdiğim sevginin azlığı ve yargının fazlalığından bihaber, arıyordum, ruhumu, eşimi ve kendimi. Çok sevdim veya çok sevdiğime inandım. Kendim için yapmaya üşendiğim pek çok şeyi başkaları için gözümü kırpmadan yaptım. Yollara ve yıllara karşı koydum adeta. Ruhumun huzur bulabileceği bir anın hasretiyle savrulup durdum. Yaşadım da, kendimce, eşsiz anılarım var biriktirdiğim ve her zaman seveceğim sevdiceklerim. Yine de zor, insanları severken onlardan mahrum olmak, bir yanı insanın sevginin koşulu olmadığını sayıklasa da, öte yanı biraz daha hissetmeye heveslendiğinden midir, beklentiler geliştiriyor. Bu beklentiler hayat bulmadıkça da kurgulamalara bırakıyor yerini. Bir anda bir bakıyorsunuz ki o boncuk gibi parlayan gözlerin feri kaçmış, heyecandan kanatlanmaya hevesli kalbiniz, sinmiş bir kenara, sıkkın, tedirgin, korkak, mevcut duyguyu muhafaza edememiş bir diğerine çoktan yenik düşmüş.</div>
<div>
<br /></div>
<div>
Hiçbir olayın kızgınlıkla ya da küslükle sonuçlanmasına gerek yok aslına bakarsanız. Bazen kendinizi ve sevdiğiniz insanları özgür bırakmanız gerekir, herkes için hayırlı olanın gerçekleşebilmesi için. Ve elbette kimse için kolay değildir bu sürece şahitlik etmek ancak en nihayetinde hayat bir makine değil ve bizler de uzman kod yazıcılar olmadığımızdan dolayı, bazı deneylerin sonuç vermesi için sabretmekten başka yapılabilecek eylem yoktur.</div>
<div>
<br /></div>
<div>
Aynı göğün altında nefes aldığımıza göre, bir şekilde bağlıyız aslında birbirimize</div>
<div>
<br /></div>
<div>
T.</div>
<div>
<br /></div>
<div>
Sevmekten ve söylemekten ve öğrenmekten korkmadığımız bir yaşam dileğiyle<br />
<br /></div>
ulugs.blogspot.comhttp://www.blogger.com/profile/09905561320031184706noreply@blogger.com1tag:blogger.com,1999:blog-3917070568271988567.post-202280241373127982012-10-03T17:11:00.000+03:002012-10-04T11:54:01.932+03:00-In The Light of Love- Last word<br />
<div class="MsoNormal">
<iframe allowfullscreen='allowfullscreen' webkitallowfullscreen='webkitallowfullscreen' mozallowfullscreen='mozallowfullscreen' width='320' height='266' src='https://www.youtube.com/embed/2EEFSB0zyE0?feature=player_embedded' frameborder='0'></iframe>Derindi!<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
Sesi, sessizliği, bakışlarını taşırdı ismi. <o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
Büyüleyiciydi bir yanı, insanı kendinden alır,<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
Çorak diyarlarda, semanın altında, bırakırdı bir başına.<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Dünya bir yana dururdu, evren öteye,<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
Bir gözlerinden yansıyan melek yüz kalırdı geriye<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
Göktü o, güneş, toprak, su, yaşamın ta kendisi.<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
Ne karmaşık renkler dönerdi içinde insanın,<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
O dokunduğunda ruhuna adeta.<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Gün sanır, peşinden sürüklerdi istemsiz<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
İndikçe derinlere kaybolurdu oysa ki, adında<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
Aydınlanınca gözleri, göründü, içinden fışkıran ile aslolan
bir değildi<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Yine de her iç çekişte, bir parçasını taşırdı ruhuna
nefesinde.<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
Sonsuzlukta beraber var olmak adına değil bu sefer,<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
Anladı ki ne kadar güzelmiş aslında kendi gözleri, bakan olduğu için.<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
Gönül pencerlerinden yansıyan ışıklar adına,<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
Derinlerinden çıkarıp, saldı geçmişini doğaya,<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
Devam edebilmek için kaderinin yolunda.<o:p></o:p><br />
<br />
T.<br />
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgvh1SGHnoHwIcdhWRuNMi8mLMHttrCZwis7R7UcicwTw0ayxWuPt4tqYwH2ogRaZlajEkj1iQjrqv2_KWOTOHdJT0H3c96FYoRpZGFcii41TANy-Q106AfSZfGR1vjrkk_y1IEm2jOCRjJ/s1600/beauty.JPG" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgvh1SGHnoHwIcdhWRuNMi8mLMHttrCZwis7R7UcicwTw0ayxWuPt4tqYwH2ogRaZlajEkj1iQjrqv2_KWOTOHdJT0H3c96FYoRpZGFcii41TANy-Q106AfSZfGR1vjrkk_y1IEm2jOCRjJ/s320/beauty.JPG" width="313" /></a></div>
</div>
ulugs.blogspot.comhttp://www.blogger.com/profile/09905561320031184706noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-3917070568271988567.post-5952705148668600442012-09-05T22:13:00.000+03:002012-09-08T23:45:45.015+03:00- Free Hugs & Peace - <div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgppFb9FMWFDppdl_SJY1yRzdf7pxjdQAcJ0qSfvhKz9t4H92kGXDbtzebqdgzzKKyR6uFYBtGKVI7xDoL2WEa3s2ZrulFRlHKHD5lQUL71Tvzanq76jixP_1OtvKJAEwC6qEp9TFBcM1Ie/s1600/images.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="267" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgppFb9FMWFDppdl_SJY1yRzdf7pxjdQAcJ0qSfvhKz9t4H92kGXDbtzebqdgzzKKyR6uFYBtGKVI7xDoL2WEa3s2ZrulFRlHKHD5lQUL71Tvzanq76jixP_1OtvKJAEwC6qEp9TFBcM1Ie/s400/images.jpg" width="400" /></a></div>
Affetmek için her zaman bir gerekçesi olsun ister insan. Öncesinde kırılacak kadar hazırlamıştır kendini ve başına gelenler sanki kendi bilincinde değilmişçesine çarpar duvarlarına gönlünün. Farkındalık, sadece bir anı bile anlamak yeterdi oysa affetmek için. Her gün, istisnasız her gün, üzerinde yaşadığım toprakları benimle paylaşan biri ölüyor, öldürüyor, tecavüz ediyor, kavga ediyor, küfür ediyor, hakaret ediyor, yargılayarak bakıyor. Her zıtlık bir diğerinin yokolması için yeterli sunuluyor. Yedikleri, içtikleri, makyajları, kıyafetleri, hareketleri, vurguları, fikirleri, davranışları farklı diye bir sürü insanı az görülüyor. O baş örtülü, o Atatürkçü, o emperyalist, o eşcinsel, o gerici, o ilerici, o oyuncu, o sanatçı, o yazar, o kadın, o çocuk, o adam.. Insanlar yaşamları boyunca birbirlerine zulmediyorlar. Gerçekten barışı isteyen kişi, anlamaya çalışsa, yüzleşmeye çalışsa, kabullenmeye çalışsa, affetmeye de çalışır, değişmeye de başlar. Ama olmaz değişimin her zaman kötü olduğu öğretilmiştir. O zaman hiç değişmeyin.<br />
<br />
Ben istemiyorum bu ülkede birileri öldürülsün, Türkmüş Kürtmüş, anarşistmiş faşistmiş, deistmiş ateistmiş, insanlığın bunca geliştiği bir çağda, bütün insaniyetinden feragat etmiş kemiklere dönüşülmesini..Kendilerinden bunca nefret edebiliyor olmalarının nedenini anlamalarını umuyorum. Duygu değişimlerini kabulleniyorum ancak bu duyguların esaretine giren insanı canavara dönüştürebilmesini artık kabul etmek istemiyorum. Insanların yersiz bir keyifle oldukları yerde gülümsemelerini, birbirlerine sevgiyle yaklaşmalarını, mesafelerini bütün zarafetleri ve insaniyetleriyle koymalarını, kendilerini ifade edebilmelerini yeniden yeşertmeye hevesli olmasını istiyorum.<br />
<br />
Neden senden daha eğitimsiz diye birisine özelmişsin gibi davranasın ki, onun sahip olduğu yetenekleri, kültürü, zevklerini bilmeden. Neden senden farklı giyiniyor diye etiket takasın ki, senin en iyi markaları taşıyor olman mı, renk zevkin mi, uyumun mu, fikrinin sembolü mü karşındakine yukarıdan bakma hakkını veriyor.<br />
Sana hayatını ayırmış, ayırmayı seçmiş ya da ayırmayı kabullenmiş birisine kötü davranabilirken, kendi canına kanına değersiz hissettirebilirken, sevmezken ve sevilmezken elbette ki herhangi bir insanı göz kırpmaksızın öldürmek mümkün olabilir.Çevrenize bir bakın, ne kadar da çok insan Matrixte gibi yaşıyor. En baskılananından en serbestine kadar. Her hareketi dikkat çekmek için işte bu sebeple en insani duygular bile çıkar süzgecinden geçirilerek yorumlanıyor. Paranoya zihne hükmeden bir virüs olmuş. Öyle mi demek istedi, böyle mi yapmak istedi, artık iletişim öyle bir hale geldi ki, kendini ifade etmekten öte kendinle savaşmaya döndü insanlar için. Hep yan yollardan kıvırtarak, türlü oyunlarla, stratejilerle, sonraki 5 fena adımı hesaplayarak yazmak yazmak yazmakla geçiyor. Hayır diyebilen insan sayısı azalıyor. Hep bir kurban olma, bir maruz kalma durumu sözkonusu, biri bir şey söylemeye çalışıp söyleyemediğinde hemen senaristler masa başına geçip olası felaketleri hesaplamaya başlıyor ve bundan bir dizi çıkarıyorlar. Tv de son yıllarda yayınlanan pek çok dizi de aynı kurguyu öğreterek geçiyor zihinlerden.<br />
<br />
İnsan ne istiyorsa yiyebilmeli, kendini rahat hissettiği şekilde giyinmeli, kaygılı konuşmamalı, rahat olmalı genelinde. Hareketlerini bir amaç uğruna kodlamaktansa, ağırlaştırılmış tempoda algılamalı durmaksızın akan dünyayı.<br />
<br />
İşte o zaman affetmek barışı getirebilir. Tüm dünya çırılçıplak kalsa, ne önemi olur sarayda yaşamanın ya da çöplükte yatmanın. Öylesine mutsuzluğa kurgulanmış ki, mutluluğun kıymetini ve ne güzel olduğunu hatırlayamaz olmuş insan, bir de üstüne koşulu olduğunu savunduğunda hastalığın ne kadar yayıldığını anlamak gerekiyor.. Barış için sadece sarılmak yeterli bence. Sizin gibi düşünmeyen bir insana sarılın ve onu yargıladığınız için kendinizi affetmeye çalışın. Zaman alacak, ama kişinin kendi için çabalaması, savaştığı tüm benlikleriyle barışmasını sağlarsa, bir sürü insanla barışmış oluyor aslında.<br />
<br />
T.<br />
<br />
Hayırlı olan gelsin başımıza her gün ağardığında...ulugs.blogspot.comhttp://www.blogger.com/profile/09905561320031184706noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-3917070568271988567.post-35706660026520375402012-08-25T02:51:00.004+03:002012-08-25T13:54:42.762+03:00-Denge-<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
</div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiah_tHRiouGB_0l8ptz0Xs9AcYuIvejYkzR1tllk4TVliYVdn-4cMXIvYsssptT-kgH1I3A-J_mIFvbkb2Mo2pLfpGK3paG06oPwmS7sE8vR3AKbjLfWWGovyqYKQT98PRD9O_JJiDpqV4/s1600/YinYang.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="400" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiah_tHRiouGB_0l8ptz0Xs9AcYuIvejYkzR1tllk4TVliYVdn-4cMXIvYsssptT-kgH1I3A-J_mIFvbkb2Mo2pLfpGK3paG06oPwmS7sE8vR3AKbjLfWWGovyqYKQT98PRD9O_JJiDpqV4/s400/YinYang.jpg" width="321" /></a></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<br /></div>
Çocukken çok farkında olmuyor insan ya da daha farkında mı desem bizim zamanla yanlış anladığımızın gerçekliğin.. Taa ki işin içine herkesin kendi bildiğince, ona öğretildiğince uyguladığı kurallar girene dek. Önce yanlışlar öğretiliyor sonra doğrular. Ayıplar var. Bedenden atılmak istenen ve bedene alınmak istenen herhangi bir şeyin ayıplaştırılabileceği bir çağda yaşıyorsun. Hapşırmak, ağlamak, kusmak, gaz çıkarmak, geğirmek, zevke ulaşmak mesela. En dünyevi boyutta bile ne kadar da sığlaştırılabilen düşünceler zinciri. Nasıl ve kime göre uydurulduğu belli olmayan bir sürü kurallar. İnsan olarak, hep dikkat etmek zorunda olduğun, bir hayat yaşamaya zorlanıyorsun. Oysa ki bir denge var. Eşitlik ki güneş gibi, sevgi dolu doğar insanın kalbinde, aklından geçerek. Hepimiz çıplak değil miydik, yanlış mı anladım acaba, derisinin kalınlığı mı peki kişiyi üstün kılan, gözünün rengi mi, üzerinde doğduğu kumaşın pahası mı, kanının grubu mu annesinin, henüz verilmemiş adı mı, üzerine dikilen soyunun adı mı, nedir? Ölümü görebilecek kadar yakın olduğunda, elde ettiği neyi beraberinde götürebiliyor olacak bulamıyorum. Sadece üzerinde olanlara bile sahipliğin bitecek bu beden için. Peki, her şey bunca çıplak başlayıp çıplak bitebiliyorken nasıl oluyor da geriye kalan her anda giyindikçe giyinmeye çalışıyor insan? Üzerini giydirmeye duyduğu açlık içini açıkta bırakıyor yavaş yavaş. Sadece bir tek neden bulduktan sonra soyunur gibi çıkarıp atıyor, bir bir kendisini güzel kılan özelliklerini. Gitgide daha madde bağımlısı bir hal alıyor insanlık. Yıllar geçtikçe bu oyunun birer parçası olmaktan çıkıp oyunun kendisine dönüşüyoruz aslında. Hepimizin gizli kullanım kılavuzları var. Mekana, duyguya, duruma göre farklı farklı karakterlere bürünüp her yerde, oynuyoruz. Kendimizden ne kadar uzaklaşırsak o kadar yüzleşmeden kaçabiliyoruz. 'Ve ne mutlu değil mi ki koskoca bir ömür boyunca kaçabileceğimiz sonsuz şey var. Oley. Meksika dalgası hatta. Eh ölünce de kaçmaktan kurtuluyoruz zaten. Farelerin kemirdikleri hasır şapkalar gibi delik delik kalan bir ruhla başbaşa, sonsuzlukta. İnsan daha ne ister. İyi güzel oldukça havadar. File çorap gibi, seksi de gösterir, Wohoo' kafası aslında ne kadar şanslı/şanssız oluyor bu durumda. Şanslı çünkü her zaman gidebileceği bir yol var. Şanssız çünkü, gözlerini çevirmediği için midir, bir türlü göremez, diğer tüm yolları. Kesişim noktalarını...<br />
<br />
İşte bunların hepsi olmaya koşullandırıldığımız insan yüzünden.<br />
<br />
Ben, sırf üstünlük gösterme arzusu yüzünden birbirine horozlanarak iletişimden yoksun hale getirilmiş; kendisinden farklı olan her şeyi yargılama hakkını verecek kadar özgüveni yerlere inmiş; kadınlarının ego kavgalarına sokulduğu ve hatta kimi zaman öldürüldüğü, cinsiyet ayrımının ve ırkçılığın uluorta görüldüğü, okuma yazması olsa da okuma anlaması olmayan, istese de imkan bulamayan, hiç bir anında sabır gösteremeyen, kendisi dahil önce çevresine sonra da her şeye büyük bir nefretle yanaşan, sevgiyi maddileştiren, şeklini değiştiren, hasta, mutsuz, fikri pis insanların da olduğu bir ülkede, bir dünyada yaşıyorum.<br />
<br />
Her sabah uyandığında, aldığı her nefesin farkında, bedeninden yaşam akan, tüm canlılara değer veren, bir şekilde hayatı onlarla paylaşabilen, yüzü gülen, özgür, mutlu, varlığının bilincinde, rengarenk, doğa ile bütünleşmiş, ruhunu keşfetmiş ve geliştirmiş, düşünceleri dingin, hayalleri gerçek insanların olduğu bir dünyada da yaşıyorum. Ve daha da fazla insanın mutluluğu yeniden benimsemesini diliyorum.<br />
<br />
Tüm sorunlar, bireysel, toplumsal, evrensel her ne varsa, dengeli çözümler olmadığından meydana geliyor ve giderilemiyor. İnsanlığın aslında barışı tarif edememesi bütün mesele.. Oysa sevmek, mucize yaratmaktır, mutluluk ise özündedir insanın.<br />
<br />
T.ulugs.blogspot.comhttp://www.blogger.com/profile/09905561320031184706noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-3917070568271988567.post-55504638912375539702012-08-20T04:12:00.001+03:002012-08-22T23:47:22.451+03:00-Başka Bir Bayramda-<div class="" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgQYfbxEj71V2b5F-OleoJKZCpP6sbQu9iDGoxxI65ck-gc3EojrEH4dtaDSAJRFVwEZ45rZXNwR3PedrpJaDotE1DHwfVS6y4llKmuJ4ZggJPAKdOxbz3zQXg-RkbnaDzzyu7SbmU2ex6q/s1600/pregnant-belly-350.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; display: inline !important; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgQYfbxEj71V2b5F-OleoJKZCpP6sbQu9iDGoxxI65ck-gc3EojrEH4dtaDSAJRFVwEZ45rZXNwR3PedrpJaDotE1DHwfVS6y4llKmuJ4ZggJPAKdOxbz3zQXg-RkbnaDzzyu7SbmU2ex6q/s1600/pregnant-belly-350.jpg" /></a></div>
<div style="text-align: left;">
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"> Bereket, sevgi ve kardeşlik akıyor toprağından cihana oysa.. Insanları güler yüzlü, sarmal, dinleyici. Bilimi doğurmaya, sanatı geliştirmeye hevesli. Düşünür, tartışır, anlaşır, uygarlıkların yaşam hikayesi. Tam da üzerinde durduğumuz coğrafyada. Bir nevi kronolojik ütopya. Herkes birbiri için eşit şartlar geliştirmeye çabalasa da, en basitinden varsa bir yöneten, geri kalan herkesten daha nüfuslu olduğundan mıdır, kurulamamış istenen düzen.. Gel zaman git zaman çoğaldıkça, hanelerden elbet çıkmış bir içi kara. İlk yalanın icadından sonra, tüm hayallerini gerçekleştirecek kapının açıldığını sanan içi kara, farkedilene kadar rengi, aşılar fikrini, yandaş arar emellerini gerçeğe ulaştırabilmek için. Öte yanda toprağına, ruhuna, kanına vakıf olan, biraz düşünen her insanın beslediği sevgi gibi neşeyle akarken dudaklarından zıt fikirlinin, ölümler yaşanır arkasında, isyanlar savaşlar gerçekleşir, ayrımcılık büyür, insaniyet küçülür, doğa da bir yandan vurur, yarın için türlü türlü zeka oyunları geliştirilirken, gıdım gıdım, önce reddedilir inceden olmaya çalıştıran ademoğlunun en vasat torunu 'modern insanlık' sonra yetiştirilir makineleştirilir. Kendine yabancılaşmak bir yana, olası geleceğinin yokluğundan korkar insan ve bundan mütevellit elinin altındaki her şeyin sürdürülebilir olmasını arzular.</span></div>
<br />
<div style="text-align: left;">
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><br /></span></div>
<div style="text-align: left;">
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">Demek ki bunların hiçbiri yeni değil. Ne zaman için düşünürse düşünsün, bu süreçler kaderi olmuş bazı nesillerin. Bir yanda da nefesin kıymetini anlamak için çalışan ve anlayan, anlatanlar, her türlü algının ve aydınlığın kapısını aralamak için çabalayanlar. Toprağa ulaşmadan hangi bitkinin tohumuna dönüşmek istediğini bulmaya çalışanlar da var.. Hayat geliştikçe, vidalı robotlar gibi dünyaya getirilip sonra kaybolan ya da bulanların harmanında labirentin sonuna ulaşmak asıl amaç. Sevginin azaldığı her an, varlığının kıymeti de azalıyor insanın.</span></div>
<div style="text-align: left;">
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><br /></span></div>
<div style="text-align: left;">
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><br /></span></div>
<div style="text-align: left;">
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">Barış, Sevgi, Zeki, Özgür, Mutlu, Coşkun, Neşe, Armağan, Varol, Melodi, Beste, Çağdaş, Güven, Onur, Toprak, Hayat, Deniz, Güneş olsun tohumlarımızın adı, öyle ki, kaderlerini muhafaza edebilsinler, güzelliklerini sergileyebilsinler, renkleri serebilsinler yeryüzüne.</span></div>
<div style="text-align: left;">
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><br /></span></div>
<div style="text-align: left;">
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">Şimdi, bugün, yarın neden güzel olmasın ki? Bayramda küslerin barışması köklü bir gelenek değil miydi bir çok inanışta. Bugün neden hala savaşlar var?</span></div>
<div style="text-align: left;">
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><br /></span></div>
<div style="text-align: left;">
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">Sabahlarımız barış ve sevgi dolu olsun..</span></div>
<div style="text-align: left;">
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><br /></span></div>
<div style="text-align: left;">
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">T</span>.</div>
ulugs.blogspot.comhttp://www.blogger.com/profile/09905561320031184706noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-3917070568271988567.post-77513386507430737262012-07-18T00:31:00.001+03:002014-11-06T17:43:23.988+02:00-Çerçevesiz Anılar-<span style="background-color: white;"><br />
</span><br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<span style="background-color: white;"><iframe allowfullscreen='allowfullscreen' webkitallowfullscreen='webkitallowfullscreen' mozallowfullscreen='mozallowfullscreen' width='320' height='266' src='https://www.youtube.com/embed/0NbtMCB5g7E?feature=player_embedded' frameborder='0'></iframe></span></div>
<span style="background-color: white;">Baktım ki, yani içimde tutmak hoşuma gidiyor, seviyorum aslında ama bana zarar vermesini engellemiyorum. Başladım kaybolmaya kendi derinliğimde, meğerse anlamak için dibe inmene gerek yokmuş çünkü çıkışı zormuş. Sen yeterince iyi bakabilisen her aradığın sana yükselirmiş. Ama öyle dünden bugüne değil. Gözlerini alıştırman gerekiyor kendi rengine, kuvvetlendikçe daha net görebilmek için. Kusman gerekiyor içindeki kiri pisi, belki ağlaman uzun uzun, bir şekilde içten içe dışarı çıkarmadığın ve içinde, üzerine tepeler kurduğun o cevapları tek tek temizlemen şart oluyor. Sonra bir bakıyorsun ki, üstünü kapattığın hiçbir şey seni senden koruyamamış. Kendini koruyamadıkça, insanlara karşı da kalkanlar almışsın.Anlamamışsın, gereksiz yük taşıdığını, öylece kendi kendine, mahallenin delisi gibi dolanıp durmuşsun, düşünmemek için de kaçarak kendinden.. </span><br />
<span style="background-color: white;">Şimdi diyorum ki, sevdiğim hiçbir şeyden vazgeçmek zorunda değilmişim meğerse, sadece onları nereye yerleştireceğimi bilmemişim bunca zaman. Temizlemeye başladıkça günden güne, bir ferahladı sanki, genişledi içim.. Öyle ki havuz bile inşaa ettim eskiden nefes alamadığım o yere. Olayların daha farklı olmasını elbette ki isterdim aslında evet, ama diğer türlü gelişmesi de benim tercihimdi, ademoğlu her zaman neyi istediğini bilemiyor, ama öğreniyor. İşin en güzel yanı da bunu deneyimlemek zaten. Artık en azından bazı şeyler farklı gözlerimde. Ben nefes aldığım sürece, bırakmadığım hiçbir şey benden gitmiyor zaten. Ben de eskimesinler diye çerçevelemek yerine, en güzel, güneşli, en sevdiğim köşesine yerleştirdim duvarlarımın. Varsınlar eskisinler, zaman aksın, istediğim her an gözlerimi çevirip bakayım, hatırlayayım ve mutlu olayım güzel anılarıma. Ben de yıllanmıyor muyum en nihayetinde? Yargılamak yerine izleyeyim.. Öyle de böyle de geçiyor an, en değerli yerimde silikleşsinler madem dedim. Ve affetmeyi denedim, kendimi, çocukluğumu, ergenliğimi, yetişkinliğimi, özenle yerleştirdiğim tozlarımı, temizledim yavaşça.. El alışkanlığı, değil mi işte, biriktiresi geliyor insanın çeri çöpü anılarının üstüne, ama her seferinde geçiştirmek yerine en azından dursan bile, hareketsiz, kendin için bir şey yapıyor oluyorsun.. Gerçekten, kapılmadığında bile o hisse, başarmış oluyorsun, adım adım yürümeyi öğrenmek gibi aynı. Ve öylesine büyüleyici ki, sade, çıplak, coşkulu ve rengarenk, muazzamlığına ağlıyorsun çok acaip.</span><br />
<span style="background-color: white;"><br />
Sözün özü: öyle bir şeymiş ki nefes almak.. Ciğerlerine ve avuç içlerine yaşattığı mutluluğu deneyimlemenin yaşattığı yenilenme bir yana, hep istediğin şeyin anahtarının sende olduğunun farkındalığını yaşıyorsun. Dört gözle sarıldığım pek çok fikri bıraktım ki tutabileyim ellerimde, sarılabileyim kendime ve ne kadar da yumuşakmış saçlarım, bebek gibiymişim ya yumuşacık. Düşünmeden insanları, coşkuyla çıkardım Güneş'i içimden. Her daim bir mutluluk içinde küçük bir kız o her istediğini alıyor, onun için her şeyin olasılığı mümkün, fazlasını beklediğini düşünmüyor. İzledikçe öğreniyorum işte ben de.</span><br />
<span style="background-color: white;"><br />
Anladım, sadece kalpten geçmiyormuş hayat, uğruyormuş, ama dönüp duruyormuş içinde insanın. Tepeden tırnağa her köşesini sarıyormuş bedeninin devr-i daim yaparak. Gürül gürül akarken yaşam enerjisi hücrelerinde, boşlukta düşercesine rahatlıyorsun.. Anladıkça kendini, daha kolay görüyorsun olayları ve insanları. Kırgınlıklarını, kızgınlıklarını, mutsuzluklarını sadece duruşlarından değil, söylemlerinden de çıkarıyorsun adım adım. Mutluluğun arttıkça, yaydığın renk de değişiyor, hareketlerin de, duyguların da, her şeyinle yenileniyorsun.</span><br />
<span style="background-color: white;"><br />
Bütünlüğe yakın olsun yaşamlarımız.</span><br />
<span style="background-color: white;"><br />
T.</span><br />
<br />ulugs.blogspot.comhttp://www.blogger.com/profile/09905561320031184706noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-3917070568271988567.post-67357618418209226552012-06-04T20:19:00.001+03:002012-06-04T22:52:34.358+03:00- Ruh-<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
</div>
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjba3V2Ogw8TgyjwLUuRMTs-InJCpq6sv4oMaK1MHjB4PKHrJuvjcyZznnr83IOW_ovVbax1GNq1BO-zeGPDPax2HurmALdlLxGdvb5tlqMdLFhPniaKpynY1SjJNwJNPQzfZsRx3F8FGyL/s1600/images+(1).jpg" imageanchor="1" style="clear: right; float: right; margin-bottom: 1em; margin-left: 1em;"><img border="0" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjba3V2Ogw8TgyjwLUuRMTs-InJCpq6sv4oMaK1MHjB4PKHrJuvjcyZznnr83IOW_ovVbax1GNq1BO-zeGPDPax2HurmALdlLxGdvb5tlqMdLFhPniaKpynY1SjJNwJNPQzfZsRx3F8FGyL/s320/images+(1).jpg" width="268" /></a><br />
Bir tetiklemeden ibaret aslında o farkındalık ya da sorgulama anının başlangıcı. Çevrendeki herhangi bir eylem ya da ses ya da sadece o an durum bile senin adına özel yaratılmış gibidir. Her insan için zordur muhtemelen kendisi olmak, kendisi gibi kalmak, vazgeçmemek, direnmek düzene. Kimisi ne de değerli sanır kendini sanki dünyadaki tek değerli ve çok değerli özüymüş gibi. Kimisi değersiz sanır kendini yetersiz görür benliğini. Kabulleniş çok uzun zaman almaktadır her halükarda hakikat ile yüzleştiğinde. Ayrıca bunun doğru olup olmadığını dahi bilemezsin denerken. Hani alıp bir grup insanı karşına destan da anlatamazsın ki. Kendini kimlere ne şekilde anlatacaksın ya da anlattıkların ne kadar objektif olacak. Ne kadarı gerçek anlamda kastettiğini tasvir edecek bilemezsin.<br />
<br />
Hatıralardan açıldı konular, haylazdım ben çocukken. Belki hala da haylazım bilemiyorum. Yaşımın gerektirdikleri neler, çok bir fikrim yok ancak sanmıyorum ki gerçek anlamda düzene ait bir yetişkin gibi davranıyor olayım.. Tirbülansa giren uçakta insanlar iç çekerken kahkaha atan, en değerlileriyle konuşurken dahi kelimelerini seçmeye ihtiyaç duymayan, yırtık cepli, renkli ayakkabılı, masasından çayı, elinden sigarası, aklından minik hayal görüntüleri eksik olmayan, gözlerini dikip insanları gözlemleyen biriyim işte. Hatalar prensesi belki de. Gurur duyuyorum hatalarımla ve umarım hatalarımla gurur duyan insanlar da vardır çevremde. Zaman zaman içimde derin bir sessizliğe gebe kalmaya hevesli ama bunca hareketliyken dünya, böylesine dönerken umarsız, müdahale etmeden rahat edemeyen, durumlara birden çok tepki verebilen bir çoğul kişiliğim.<br />
<br />
Anneme veya babama her baktığımda sanki geçmiş yıllarda tozunu yuttuğu sahnelere iç geçiren yıllanmış oyuncular gibi hissetmekteyim kendimi. içimde ve dışımdaki bu akımı bu kadar net hissettiğim insanların bile olmasına minnet duyuyorum. Asıl, bence, buna deniyor, aşk diye. Ruhunun eksik parçalarına uygun başka ruhlar, başka parçalar. En nihateyinde hepimiz bir bütün değil miyiz? Herkesin birbiri karşısına çıkma sebebi yok mu? Hatta bazen es geçtiğimiz değerler ilahi biçimde tekerrür etmiyorlar mı bu sefer kaçırmayalım diye. Ve bizler yine de görmemize rağmen bu ilahi parlaklığı, korkarak kaçırmıyor muyuz o büyüyü durumun üzerinden? Güne birisinin gülmesine şahit olmakla başlamak gibi pek çok muazzam duygular var öte yandan. Ben bedeni ve ruhani arayışlara gark olmuş takip ederken güneşi, benim eşim, kendinden çok uzakta, söylüyor yıldızlara, bir diğeri gençliğini düşünürken gecede, öteki yalnız, eğiliyor selamlıyor izleyenlerini. Pek çok eşim var benim. Ne garip ki belki de gerçekten varolduklarından dolayı genelde uzakta olur en kıymetliler..
<br />
<br />
<iframe allowfullscreen='allowfullscreen' webkitallowfullscreen='webkitallowfullscreen' mozallowfullscreen='mozallowfullscreen' width='320' height='266' src='https://www.youtube.com/embed/N5EmuRq5opY?feature=player_embedded' frameborder='0'></iframe><br />
<br />
T.<br />
<br />
Sayılabilecek kadar az olsun özlemlerimiz.ulugs.blogspot.comhttp://www.blogger.com/profile/09905561320031184706noreply@blogger.com1tag:blogger.com,1999:blog-3917070568271988567.post-53052178744308183732012-06-04T19:44:00.000+03:002012-06-04T22:52:42.976+03:00-Tutku-<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEigqlW9fZ-6wLP4O8dpecvFwIgDeA5-umgBrY2CJsOp13gXOrzUH2iouA94Y95F6XXvI6TU65CzseQtTib6hBGL_yNsq92SaFC9BvBp5ekuNWOFoQleVvaaE4Wa7tC8dqztp6HV4FP4Px3D/s1600/images.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="283" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEigqlW9fZ-6wLP4O8dpecvFwIgDeA5-umgBrY2CJsOp13gXOrzUH2iouA94Y95F6XXvI6TU65CzseQtTib6hBGL_yNsq92SaFC9BvBp5ekuNWOFoQleVvaaE4Wa7tC8dqztp6HV4FP4Px3D/s400/images.jpg" width="400" /></a></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<br /></div>
Tutkunun yokluğu, tutmanın, tutuşmanın karmaşası, istemsizliğin hakimiyeti. Öz ve özbenliğine yenik düşmek ve yabancılaşmak. Sevmenin ve kendini yok saymanın acı gerçekliği. Tutkusuz yaşanan onlarca, yozlaşmış, yalnız ilişkiler. Alev alev tutmayan tenlerin birleşmesi. Mutsuz yaşamlar, yalnız ölümler.<br />
<br />
Tutku; yaşama tutku, insana, eşyaya, sigaraya, çaya, güneşe tutku. Hatıralara ve sıcaklığa bağlılık. Anne kokusuna duyulan aşk. Duygu dolu kollara duyulan hasret. Sarmalanmaya ve hissetmeye duyulan ihtiyaç ve bunca açlığa rağmen varolma arzusu. Yaşanacak daha onca şey var ki..<br />
<br />
Ifadesizlik, hayatın insanı şaşırtmayacağına duyulan sözüm ona bilgelik, yine de koyup gidememenin hüznü. Gidemezsin ki, bunca insan, bunca hatıra, bunca aşk, bunca sevgi varken. Kime emanet edip gideceksin bu şarkıları, kokuları, eşyaları, yarım kalmış hikayeleri.. Kimlere haykıracaksın sevgini, gözleri görmez, kulakları duymazsa eğer, havada asılı kalan sevgi sözcüklerinden nasıl af dileyeceksin.<br />
<br />
Yokluk, hüzün, yemyeşil ormanlar, bulutlu dağlar. Sabahlara kadar dinlenen şarkılar ve tüm bunlara sahip çıkmanın gönüllü zorunluluğu. Bırakıp gidersen, kim sahip çıkacak, sana bile ait olamamış bu hikayeleri? Tanıdık ten kokuları, tanıdık ter kokuları, benzersiz donuk bakışlar. İfadesizlik.<br />
<br />
Sevgi; haykırış, kendine verebileceği yegâne armağan, unutulmuş minnettarlığın ekşi kokusu; gidenlerin ardından çiçek gibi saldığın. Doğumun ve doğurmanın verdiği yaşama arzusu, ruhunun bölünüşü, bedeninin acımasız tepkisi gözyaşı, yaralar, ağrılar. Bir çift elin neleri iyileştirebileceğine dair farkındasızlık.<br />
<br />
Bıkkınlık; hep aynı sabaha uyanmanın verdiği sıradanlık, durmadan hatıraları sıcak tutma çabası. Vazgeçememek, hala bir şeylere direnmenin yorgunluğu.<br />
<br />
Aşklar, uğruna yitilmiş, geçilmiş hastalıklar. Yaşam dolu sevmek, yaşam dolu sevişmek ama ölüme soyunulmuş yanlış anlaşılmış sevdaların arasında parlamaya çabalamak. Yalnızlık, ana rahminden toprağa kadar süren uzun, inişli çıkışlı yolculuk. Elde edilememiş ganimetler. Hoyratça tüketilmiş bedenlerin, yılmış, inançsız, bilgisiz, kapalı ruhları, kurallara uyumlu, ifadeden uzak, plastikle sarılmış renksiz duygular.. 'Ben' merkezci insanların uşağı olmak ve ben demekten bile korkmak..<br />
<br />
T.<br />
<br />ulugs.blogspot.comhttp://www.blogger.com/profile/09905561320031184706noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-3917070568271988567.post-23869966401842207522012-06-01T17:33:00.004+03:002012-06-04T22:51:04.960+03:00- Bir Günlüğüne-<br />
<div class="MsoNormal">
Bir günlüğüne, bir günlüğüne, kır kalıplarını ve dokun ruhuma,</div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
</div>
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgIUfLO9LoZEN1nRjV-2ePXnSPhlnt6PrRw-LhQdw2q-nyQ4LgIJal6TOeMgWs5uD-c0tV0NnZ0KKAZ0TZ7vvIlO_nEGAT_wP3ZPEt1ZQJ3eyBAJnKh4EZCmZR9GhGq9wPyTz0HjdSd-V_Z/s1600/images.jpg" imageanchor="1" style="clear: right; float: right; margin-bottom: 1em; margin-left: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgIUfLO9LoZEN1nRjV-2ePXnSPhlnt6PrRw-LhQdw2q-nyQ4LgIJal6TOeMgWs5uD-c0tV0NnZ0KKAZ0TZ7vvIlO_nEGAT_wP3ZPEt1ZQJ3eyBAJnKh4EZCmZR9GhGq9wPyTz0HjdSd-V_Z/s1600/images.jpg" /></a><br />
<br />
<div class="MsoNormal">
Çırılçıplak, savunmasız, yeniden, ben, doğdum bu dünyaya,</div>
<div class="MsoNormal">
Rüzgar ol, güneş ol, martı ol,</div>
<div class="MsoNormal">
Gözlerimden al ilk nefesini,</div>
<div class="MsoNormal">
Haykır bana zamanın öldüğünü</div>
<div class="MsoNormal">
Ve dünyanın bizi gördüğünü...</div>
<div class="MsoNormal">
<br />
Korkma düzene yenik düşmekten, kaybetmekten, değişmekten.<br />
Kalbin senin yolun gözler, kavuşturmuş ellerini, seni diler.<br />
Kaygılarını yerleştir sırt çantana, bir müddet taşı yanında,<br />
Yorulduğunda, yavaşça çöz iplerini, bırak sonsuzluğa<br />
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Düşünme, sadece dinle, dalgaların yüreğine vuruşunu,</div>
<div class="MsoNormal">
Kapat gözlerini, ellerini, hayallerin ol.</div>
<div class="MsoNormal">
Burada kaleler yıkılmaz, şarkılar acıtmaz rengarenk tüm
çiçekler,</div>
<div class="MsoNormal">
Dokun haydi yıldızlara, sarıl varlığıına sen de gel bu
düşler yolculuğuna..</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
T.</div>ulugs.blogspot.comhttp://www.blogger.com/profile/09905561320031184706noreply@blogger.com1tag:blogger.com,1999:blog-3917070568271988567.post-13691075207150180442012-05-30T14:05:00.003+03:002012-06-04T22:51:19.544+03:00-Tutamadı Zamanı-<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhjlVFIf1EE3v1rA23YBDlMw6xM3p69vRzVqeC_y_vGDhNBpTHAGdS4wAi6Iv3Y58LiWjsaj4Y3VNiky4husBU5bZ_3A1CfSR3ujLmDywHjO3stWHEcJgYPt-B-G9B_homC2m0YSW3VMF9r/s1600/9183497-vector-cherry-tree-in-the-wind.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="367" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhjlVFIf1EE3v1rA23YBDlMw6xM3p69vRzVqeC_y_vGDhNBpTHAGdS4wAi6Iv3Y58LiWjsaj4Y3VNiky4husBU5bZ_3A1CfSR3ujLmDywHjO3stWHEcJgYPt-B-G9B_homC2m0YSW3VMF9r/s400/9183497-vector-cherry-tree-in-the-wind.jpg" width="400" /></a></div>
Öylece geçti zaman, bakarak çoğunda. İzledi. Her şeyi. Bekledi bir yandan da, neyi beklediğini bilmeden. Geçti zaman. Aktı gitti, kum saati gibi.. süzülerek geçti. Bu süre zarfında hep bir şeyler denedi. Çoğunlukla insanlar için ama bir gün koptu göbek bağı, açıldı sırtında gözenekler, kum rengi. Hisetti, bildiklerinden farklı güçleri. Kafatasında çınlayan sesi dinledi.. Bedeninin bölünüşünü izledi, gözlerini kendi içine çevirip.. Gözlerini dikti, odaklandı ve gözlemledi insanları.<br />
<br />
Üzgün, içten içe. Hüzünden eser kalmamıştı belki de ama bunun bilincinde olmaktan ötürü müdür sürekli bir eylemden arınmanın şaşkın boşluğu ve rahatlığı içindeydi. Tuhaf geldi her şey. Affetti. Ağlayarak vazgeçti, tozlar saçtı dünyaya..<br />
Hep aynı sözleri söyledi : 'Tree in the wind, feel sunshine'. Sevgiyle sessizce, derin derin, ferah ferah ağladı. Kimse görmedi. Çiçekler yetiştirdi ebrulî, birer birer isim taktı onlara. Şarkılar mırıldandı, her şeye, her zaman.<br />
<br />
Çok sevdi, kendine bile büyük geldi sevgisi bundan dolayı yoruldu fazlasıyla. Bir türlü vazgeçemedi sevmekten, ama öğrendi. Ne de çok savrulmuştu ordan oraya, en çok da kendi yapmıştı bunu. Sevgi için yaratamayacağı fırsat yoktu. Çünkü zaman, sevilene verilecek, en büyük hediyeydi.<br />
<br />
Gülüşlerini izledi, insanların, özellikle de sevdiklerinin. Dinledi, düşüncelerini, kısıktı herkesin sesi, çekingenlerdi. Sevgiden lanet olduğuna inansa, elinden gelse, belki dilerdi. Öylesine renkliydi ki duyguları kendi içinde, renklerin anlamını çözerken içten içe, görmelerini isterdi elbette, kendi gördüklerini.<br />
<br />
Çörekler pişirdi, tarçın kokan, mis gibi, sıcacık. Çay demledi, harmanlayıp. Beklerken bir yandan, göz gezdirdi evinin içinde, ışık ne kadar da değişik açılarla giriyordu odanın içine..Neredeyse gitmek üzereydi aslında, son anlarıydı aydınlığın, en canlı renkleri gözler önüne serdiği sanatçı saatleriydi güneşin. Birbirinden bağımsız ama bütünün parçası bir sürü eşyayı aydınlatıyor, hatırlatıyordu belki de.. Haylaz tepkiler ustası, muzur görmüştü çoktan, kırmızımsı ışığın altında parlayan raftaki tütünü. Fokurtular yükselirken çaydanlıktan, estetik adımlarla parkeyi okşayarak dolaba yöneldi ve aldı tabakasını. Hızlı hareketlerle geri dönüp tezgaha sardı sigarasını. Derin bir nefes çekti. Akşam çökmeye başlamıştı bile. Işık istemedi, hafif bir müzik açıp, pencerelerini araladı. Büyük mumlarını yaktı. İzledi, camından yansıyan hayatları. Karşı binanın bir penceresinden doğum çığlıkları yükselince, hiç tanımadığı bir insanın, hayatının dönüm noktalarından birine şahitlik etmiş olduğunu fark etti, az önce.. Arka sokakta fahişeler, arayışta, muhtaçlıkta. Sahipsiz. Kimsesiz. Hayal etti o an, tarlada pamuk toplayan kadınları, nasıldı hayatları, mutlular mıydı acaba. Dışarıdan sadece bakınca ne de karmaşıktı bu döngü.. Loş bir odada, kazaklar altında yazan bir çocuk gördü, onu izledi. Film gibi, başını nereye çevirse gördüklerine şaşırıyordu. Son nefesini alan adamın duasını hayal etti. 'Insanlığa değerlerini geri ver tanrım.'<br />
<br />
Ne kadar da belirgindi tüm bu hayatlar, tepesindeki karanlığa rağmen.. Kimisi için bir nefes uzaktayken kimisi için sönmüştü çoktan varlığı. Elinde gücü olsa, müdahale edebilmek isterdi talihsiz olaylara, sihirli bir değneği yoktu ama sihirli bir kalbi vardı biliyordu. Yüreğinin sesine uyduğundan, hep izlemek zorunda kalışına içerledi bir an. Tanrıcılık oynamadığı için. Hayatlar akıp gidiyordu önünden, her gün, hem de onlarcası. O ise kaç kere istemişti hayatına son vermeyi ama yaşamıştı ve yaşam oldukça değerliydi. Şükürleri yağdırıyordu aldığı her nefese. Aç, kimsesiz, savunmasız, perişan, insanları izledi. Kızdı kadere çok kızdı. Ama affetti kaderi. Tanrıyı lanetledi, çocukça davrandığı için. Gün ve geceyi affetti, sergiledikleri ve gizledikleri için. Renkleri affetti, yeterince dikkat çekemedikleri için mükemmelliklerine, gösteremedikleri için kendilerini. Zamanı tutamadığı, karşı koyamadığı için hayata, kendini affetti.<br />
<br />
Sesleri emdi, renkleri emdi, sevgiyi ve nefreti emdi. Venus'e ağladı, Narkisos'a ağladı ama en çok Hephaistos'a ağladı. Kendine benzediği için, kaderine ağladı, ağladıkça affetti, affettikçe rahatladı. Ve emdi her şeyi, gömdü içine, serbest bıraktı içini.<br />
<br />
Bir yarısını güneşe bir yarısını aya fırlattı ve toprağa gömdü kalbini. Bulutlara şarkılar söyledi, bulutlar ağlarken, derin duyguları, bulutların isyanı oldu.. Fırtınalar koptu, denizler dalgalandı, ay ile güneş yan yana durdular.<br />
<br />
Topraktan bereket aktı, filizlendi. Tiz sesli çiçekler açtı, rengarenk, dans eden.. Mevsim doğdu, ilkbahar. Rüzgar esti, 'Tree in the wind'. yapraklar birer birer terkettiler dallarını, özgürleşirlerken, selamladılar yeni yaşamları. hiç kırgın değillerdi, kuruyup gidecekleri için. Bilakis mutlulukla ayrıldılar yerlerinden, zamanları gelmişti çoktan. Toprağı öptüler, yavaş yavaş, sevgiyle saygıyla bıraktılar bedenlerini, verdiler ruhlarını toprağa, karıştılar en derinine dek yol aldılar.. Ve insanlık toprağın kalbinden yeniden doğdu.<br />
<br />
T.ulugs.blogspot.comhttp://www.blogger.com/profile/09905561320031184706noreply@blogger.com0