18 Temmuz 2012 Çarşamba

-Çerçevesiz Anılar-



Baktım ki, yani içimde tutmak hoşuma gidiyor, seviyorum aslında ama bana zarar vermesini engellemiyorum. Başladım kaybolmaya kendi derinliğimde, meğerse anlamak için dibe inmene gerek yokmuş çünkü çıkışı zormuş. Sen yeterince iyi bakabilisen her aradığın sana yükselirmiş. Ama öyle dünden bugüne değil. Gözlerini alıştırman gerekiyor kendi rengine, kuvvetlendikçe daha net görebilmek için. Kusman gerekiyor içindeki kiri pisi, belki ağlaman uzun uzun, bir şekilde içten içe dışarı çıkarmadığın ve içinde, üzerine tepeler kurduğun o cevapları tek tek temizlemen şart oluyor. Sonra bir bakıyorsun ki, üstünü kapattığın hiçbir şey seni senden koruyamamış. Kendini koruyamadıkça, insanlara karşı da kalkanlar almışsın.Anlamamışsın, gereksiz yük taşıdığını, öylece kendi kendine, mahallenin delisi gibi dolanıp durmuşsun, düşünmemek için de kaçarak kendinden.. 
Şimdi diyorum ki, sevdiğim hiçbir şeyden vazgeçmek zorunda değilmişim meğerse, sadece onları nereye yerleştireceğimi bilmemişim bunca zaman. Temizlemeye başladıkça günden güne, bir ferahladı sanki, genişledi içim.. Öyle ki havuz bile inşaa ettim eskiden nefes alamadığım o yere.  Olayların daha farklı olmasını elbette ki isterdim aslında evet, ama diğer türlü gelişmesi de benim tercihimdi, ademoğlu her zaman neyi istediğini bilemiyor, ama öğreniyor. İşin en güzel yanı da bunu deneyimlemek zaten. Artık en azından bazı şeyler farklı gözlerimde. Ben nefes aldığım sürece, bırakmadığım hiçbir şey benden gitmiyor zaten. Ben de eskimesinler diye çerçevelemek yerine, en güzel, güneşli, en sevdiğim köşesine yerleştirdim duvarlarımın. Varsınlar eskisinler, zaman aksın, istediğim her an gözlerimi çevirip bakayım, hatırlayayım ve mutlu olayım güzel anılarıma. Ben de yıllanmıyor muyum en nihayetinde? Yargılamak yerine izleyeyim.. Öyle de böyle de geçiyor an, en değerli yerimde silikleşsinler madem dedim. Ve affetmeyi denedim, kendimi, çocukluğumu, ergenliğimi, yetişkinliğimi, özenle yerleştirdiğim tozlarımı, temizledim yavaşça.. El alışkanlığı, değil mi işte, biriktiresi geliyor insanın çeri çöpü anılarının üstüne, ama her seferinde geçiştirmek yerine en azından dursan bile, hareketsiz, kendin için bir şey yapıyor oluyorsun.. Gerçekten, kapılmadığında bile o hisse, başarmış oluyorsun, adım adım yürümeyi öğrenmek gibi aynı. Ve öylesine büyüleyici ki, sade, çıplak, coşkulu ve rengarenk, muazzamlığına ağlıyorsun çok acaip.

Sözün özü: öyle bir şeymiş ki nefes almak.. Ciğerlerine ve avuç içlerine yaşattığı mutluluğu deneyimlemenin yaşattığı yenilenme bir yana, hep istediğin şeyin anahtarının sende olduğunun farkındalığını yaşıyorsun. Dört gözle sarıldığım pek çok fikri bıraktım ki tutabileyim ellerimde, sarılabileyim kendime ve ne kadar da yumuşakmış saçlarım, bebek gibiymişim ya yumuşacık. Düşünmeden insanları, coşkuyla çıkardım Güneş'i içimden. Her daim bir mutluluk içinde küçük bir kız o  her istediğini alıyor, onun için her şeyin olasılığı mümkün, fazlasını beklediğini düşünmüyor. İzledikçe öğreniyorum işte ben de.


Anladım, sadece kalpten geçmiyormuş hayat, uğruyormuş, ama dönüp duruyormuş içinde insanın. Tepeden tırnağa her köşesini sarıyormuş bedeninin devr-i daim yaparak. Gürül gürül akarken yaşam enerjisi hücrelerinde, boşlukta düşercesine rahatlıyorsun.. Anladıkça kendini, daha kolay görüyorsun olayları ve insanları. Kırgınlıklarını, kızgınlıklarını, mutsuzluklarını sadece duruşlarından değil, söylemlerinden de çıkarıyorsun adım adım. Mutluluğun arttıkça, yaydığın renk de değişiyor, hareketlerin de, duyguların da, her şeyinle yenileniyorsun.


 Bütünlüğe yakın olsun yaşamlarımız.


T.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder