29 Mayıs 2012 Salı

-Güz Ritueli-








Kalktı, kanatlarını iterek, sakin adımlarla bataklığa yöneldi. Çiçek desenli bir sakısıyı tepeleme çamurla doldurdu. Bahçesindeki eski ahşap sandalyeye oturdu, sırtını güneşe vererek. İçini ısıttı evvela. Ellerini yavaşça saksınin içine batırıp bir avuç çamur aldı. Bulaştırdı ellerine, hissetti tüm hücrelerinde. Ensesinde bir ürperti hissettiğinde rüzgar çoktan yanaşmıştı. Güneş kavururken ortalığı, kanatlarından damlayan yaşlar, kuruyan çamuru ıslattı.

Avuçlarında yoğurmaya, yuvarlamaya başladı. Her hamlesinde biraz daha şekillendi avuç içleri. Saçını kesti,  ardından tırnağını ve etinden ufak bir parça. Gözyaşlarını damlattı üzerine, yumuşattı. Bir tutam kuru yaprak ekledi, bir tutam kadim kelam. Hepsini karıştırdı. Tamamladığında, güneşe bıraktı, kurusun, öz emsin diye kendini.
Rüzgarın kulağına fısıldadı, sessizce : 'Sakin ol.. sakın acele etme..' Rüzgar bir yandan heyecanla titrerken öte yandan sadık, tuttu nöbetini. Evin içinden şarkılar yükselmeye başladı.

'Bir kadın doğdu, gökyüzünden.
Parlak ve ürkek.
Işık demetleriyle dans ederken, ben izledim.
Bulutlar eşlik ederken dansına, dünya susakaldı.
Insanlık böyle bir güzelliğe şahit değildi, ondan önce
ve unutacaklar onu yıprattıktan sonra.'

'Ben izleyeceğim, belki üzülerek. Buruk bir tebessüm dalgalandığında yanaklarımda,
Sen göreceksin.'

Süpürdü ortalığı, ayinler okudu, art arda. Zaman kaybolmuş, akıp gitmişti boşlukta. Penceresinden dışarı baktı. Ne kadar da sade, net ve sessizdi her şey. Yeni bir farkındalığın aydınlığıyla çıktığında kapıdan, rüzgar çoktan yanındaydı.

'Şimdi, sıra sende. hadi.'

Mutlu bir çığlığın ardından geri çekilip hız aldı rüzgar ve var gücüyle indi heykelin üzerine, birkaç saniyede. Yere yığdı tek hamlede, parçaladı. Melek kanatlarını açarak yaklaştı toprağa. Saçlarını sıyırıp yüzünden yanağını okşadı ilk, kadının. Ardından tuttu ellerinden kaldırdı, doğduğu noktadan yükseğe. İçeri götürüp temizledi doğum kirini. Sildi yorgunluğunun izlerini. Giydirirken itinayla, şarkı söyledi ,yeniden..

'Dans edelim bulutlarda. Doğaya sarılalım. Özgür ve tedirgin.
Hoyratça harcamayalım varlığımızı. Kalsın, mirası olsun değerimizin.'

Saçlarını taradı sevgiyle. Islak saçlardan bir tutam kesti sonra ve bir damla kan akıttı ensesinden kadının. Kilden bir kaseye koydu. Üzerine birkaç toz serpti. Yeniden bahçeye yöneldi. Rüzgar evin içinde, doğanın  çevresinde turlarken zarif ve dikkatli, doğan; gözleri kapalı, oturuyordu yatağın üzerinde. Alıştırmaya çalışıyordu, kendini, yeni dünyaya. Aynı zamanda, bahçede gömülüyordu kase, tam da kızın doğduğu yerde. Zamansız hikayede yıllar geçti belki de, bir filiz yeşerdi tam da kasenin durduğu yerde.

Efsane mi bilinmez, derler ki, o günden bugüne, her güz geldiğinde, melekler inermiş bahçeye, topraktan doğanı anmaya. Kendi tohumlarından tekrar ve tekrar doğan bu kadının, yön verdiğine inanırlarmış insanlığa ve aşkı elbette. Soyundan gelenler, törene çevirmiş bu sonsuz doğumu. Kan akıtıp kendi enselerinden, sürmek için dudaklarına sevdiklerinin ve içerlermiş gözyaşlarını, şarap niyetine, sevginin ve birleşmenin şerefine, acının da aşk kadar paylaşıldığına inandıklarından...

T.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder