25 Kasım 2011 Cuma

In the arms of an angel- Öğretmenlere..

İlk nefesimizden son nefesimize dek öğreniyoruz hayatta. Kimimiz meraklıyken ve hatta aç iken yeni bilgilere, kimimiz sadece kendisine verilenle yetinirken, kimimiz hiiiç te oralı değil aslında kendisine öğretilene, anlatılana. Aslında ne kadar yüce verilen bilgilerin büyük çoğunluğu, diğer kısmı ise akıl süzgecimizden geçmeli elbette kabul edilmeden önce. Ama yıllarını yılmadan, bizleri yetiştirmeye veren öğretmenlerin, her ne kadar bu onların görevi dahi olsa, her yerde olduğu gibi işini en doğru şekilde yapmaya çalışanların bir kısmına denk geldiysek en azından, haklarını nasıl öderiz ya da onlara duyduğumuz minneti ve evrenin bu insanları karşımıza çıkarmış olduğu mutlu gerçeğini nasıl unutabiliriz?
Her biriniz kadar çeşitli öğretmenlerim olmuştur benim de. Bazıları genç bazıları yaşlı renk renk insanlar geçti hayatımdan. Sınıftaki en zayıf ve yazı yazma sıkıntısı yaşayan öğrencinin kendisinden istediği destek adına ders programını değiştirip her hafta kompozisyon yazdıranından, sınıfa girdiğinde 'hepiniz vahşisiniz' diye bağıranına, derste masanın üzerine çıkıp ufkunuzu genişletin farklı açıdan bakın diyeninden, 2 haftada 1 cuma günleri olan dersinde herkesi başını sıraya koyup uyumaya davet eden ve bu sırada bize kitap okuyanından, derste sırana oturup ellerini ovduranından, öğrencilerini görünce korkusundan yolunu değiştirene, kendi kendine konuşurken arkasındaki dolaba çarpıp özür dileyenine kadar pek çok ve gerçekten çok renkli eğitmenlerle tanıştım. Bunların bir kısmı yabancıydı ve aslında dikkatli okunduğunda yukarıdaki örneklemelerden hangilerinin yabancı olduğu çok kolay şekilde ayırt edilebilir.

İşinde iyi olması ne âlâ ancak bir de üzerine insanlığı ön planda, durumdan anlayan öğretmenlere denk geldiyseniz gerçekten torpillilerdensinizdir. 

Ayrıca, sizi dünyaya getiren o değerli varlık öğretmense eğer evde neler yaşanır? Aslında annenizin öğretmen olması hem hayırlı hem de zor bir durumdur. Zira o eğitmen kanı elbette kendi çocuğu söz konusu olduğunda renk değiştirir. Bir öğretmen çocuğu olmak değişik bir deneyimdir. Yetişkinliğinize kadar okuldaki öğretmenlerden kurtulup evinize sığındığınızda sizin tam ters açınızda bir gün geçirmiş ve öğretmen olan bir anne ile karşılaşırsınız. Ne mutlu ki öyle gerçekten de.

Bir öğretmen çocuğu olmak demek bir yandan annenizin öğrencilerinin her yasağı delmesine şahit olmak öte yandan o çocukların en çok hangi yanının annenin kalbinde yer ettiğini bilmek ve buna minik kalbinle içerlemektir. Bir öğretmen çocuğu olmak demek içindeki tüm serseriliğe rağmen doğru durmaya çalışmak ancak kendinden vazgeçmemek demektir. Fikirlerini korkmadan dile getirebilmek, haddini aşan öğretmenin dahi olsa cevabını nazikçe vermek demektir. Bir öğretmen çocuğu olmak demek, her şeyi annenden öğrenmek demektir. Annemin çocuğu olmak demek koskoca salonun ortasında devasa bir dekor kumaşı üzerinde resim yapan bir İngilizce öğretmeninin tiyatro tutkusu demektir. Anne karnında klasik müzikle tanışmak ve kendini bulana dek de onun öğretileri ve gösterdiklerini izlemek demektir..

Baş öğretmenin sadıklarından bir annenin çocuğu olmak demek ileri fikirli olmak, septik olmak, farklılıkları görmek, kaliteli olandan anlamak ve bunları farkettiğinde tüm varlığınla şükretmek demektir.

Öğretmenler gününüz ve her gününüz kutlu olsun.

T.

18 Kasım 2011 Cuma

En mutlu teşekkürler HERKESE gelsin

Millet, gençler, kendini genç hissedenler!

Hep sordum kendime neden bu kadar ürküyorum bugünden diye. Ve sonunda yine kendimi karşıma alıp anlamaya çalıştım. Vardı elbet bir nedeni, çok geçmişten kalan. Defalarca gözümün önüne getirdim o günü, içimde uyanan hıçkırığı havaya döktüm.. Bu sene, geçen senelere nazaran daha iyimser olmaya çabaladım bugüne dair. Çünkü mutluyum, aslında uzun zamandır, doğduğum için. Sıkıntı doğmakla ilgili değildi zaten hiçbir zaman. Bu süreçte hiç gerilmemiş olmam sevgili egomun beni karanlıkta kıstırmasını engelledi elbette. Ne mutlu bana ki sevdiğim ve seven insanlar var çevremde. İzah edince durumu anlayan, anlamaya çalışan, saygı duyan ama sevgisini esirgemeyen. Bu seneki parabirthday kafasını yaşamamam için çabalayan ve bunca rahatlamama vesile olan herkese sonsuz teşekkür ederim. Dostlarım, yakınlarım, sevdiklerim, arkadaşlarım, rastlaştıklarım, özlediklerim, uzaklarım, her birinizi var olduğunuz için, öncelikle, sevgiyle öpüyorum teker teker. Mutlu yıllar hepimize.. Sevgimiz daim olsun. Güzel annem, annem demişken henüz ona hediye alamadım ancak aklımda bunu elbet hayata geçireceğim, iyi ki doğurmuş beni ve iyi ki kalplerinizde yer edebilmişim. En mutlu teşekkürler hepinize gelsin.

Belli mi olur, önümüzdeki senelerde belki, parti bile yaparız :)

T.

9 Kasım 2011 Çarşamba

Happy Eid -

Bayramın çilesi ayrı, ancak gelenekleri her ne kadar zamane gençleri olan bizlere artık yer yer daraltıcı gelse de öte yandan modernleşen dünyadan kopup kısa zamanlı olarak ailemize dönmemize sebep olduğu için bence ayrı bir güzel. Hele ki koskoca kurban bayramında sağda solda koşan 1 hayvan, 1 damla kan görmediyseniz, kavurma veya baklava yemek zorunda kalmadıysanız ve en sevdiğiniz sade yemek ile karşılandıysanız, insanın daha ne isterim diyesi geliyor. Bayramda küsler barışır derler, ne gerek var aslında değil mi:) Barışıklar küsmesin yeter önümüze bakalım.

Farklı mekanlarda farklı zamanlarda hep aynı kokuyu duyuyorum. Keşke resmetme ya da betimleme şansım olsaydı ama sanırım aşk gibi bir şey o kokuyu duymak. Saflığın, masumiyetin, yeteneğin, kıymet bilirliğin, samimiyetin, en derin hissiyatı gibi..

Yıllardır uzak kaldığımdan dolayı unutmuşum toprağımın ne denli soğuk olabileceğini. Çok üşüdüm ama öyle güzeldi ki. Saatlerce yürüdüm İstanbul'da bile 1 günde o kadar yürümemiştim. Doğup büyüdüğüm eve baktım gidip. Oturdum karşısındaki apartmanın babalarına. Derin derin soludum sigaramı. Ben orda büyüdüm dedim içimden, acaba kapıyı çalsam ve bunu söylesem ne düşünürler.. Çekindim, başımı önüme eğdim, vazgeçtim. Gözümün önüne getirdim içini, sonra merak etmedim değil tabi. Kimdir nedir içinde yaşayanlar, neler değişmiştir acaba diye. Balkonumuzun seviyesine yükselen bir çam ağacı vardı. Yaşlanmış. Zayıflamış.. Buruk bir gülümsedim eğri dudaklarımla. Sağa sola baka baka taradım sokaklarımı. Güzeldi. Özlemişim. Anıların içinde sıkıştırılmış hissetsem de kısa sürdü. Biraz sıcak bir ortam, sıcak bir içecek ve sonrasında kurduğum hayaller hemen aldı o ruh halinden yükü fazlaca, ağrımış bedenimi.

Fikirlerini kokladım, kalbini öptüm şakaklarından.. İçine kadar işlettim derimin. Çok büyükmüşüm meğer, astarına yetmedi ama olsun dedim. Bu bile ısıtır beni.. Soğuk bayram akşamında bıraktım yine deliliğimi ve çocukluğumu, masumiyetimin tuttum elinden getirdim yanımda parlasın diye.

If you want i can call you as deep and you can call me as sunshine.

T.