27 Kasım 2010 Cumartesi

- Silenceasy -

Yağmurlu bir cuma akşamıydı dün. Çok sevmeme rağmen eve sığamayacak gibi hissettiğimde kendimi sevgili atelimi patime geçirip pijamalarımı çıkarıp çantamı sırtlanıp yola düşmeye karar verdim. Amacım bu ayakla ne kadar uzağa gidebileceğimden öte gittiğim yere varana dek hangi hızla deşarj olacağımdı elbette. İlk başlarda yaşadığım acıyı unuttum bir müddet sonra, ısınmak dedikleri bu olsa gerek. Sokaklarda hayat hiç bitmiyor, kaygılı, kaygısız onlarca insan duruyor, yaşıyor, bekliyor ve ölüyor an be an. Hepsinin arasından geçip gittim karanlık bir yokuşa yöneldim, köşede bir meyhane içinde bir sürü orta yaşlı adam. Dalmak istedim içeriye cesaret edemedim bu sefer. Bir dahakine sakladım hakkımı. Yol üzerinde denk geldiğim ve servisini merak ettiğim bir cafe bar da durakladım, içeride bilgisayardan şarkı çalıp üzerine söyleyen bir adam vardı. Hani orgların da tempoları olur ya çıstıkı çıstıkı der aynı onlardan. Bir yandan gaylish hareketler sergileyip öte yandan yükselemedikçe içeride nasıl olduğunu hala anlayamadığım çokça eylenen güruha mikrofon uzatıp destek almalar.. Bir de tabi sayısı görmezden gelinmeyecek bir çekik göz popülasyonu vardı. Hepsi takım elbiseli beyaz gömlekli, gruba dahil olanlardan biri 'Mer ha baaaağ' diye bağırarak çıktı balkona elini kaldırdı selamladı arkadaşlarını. Yakında inşallah maşallah da demeye başlayacaklarına şüphem kalmadı o an. Sevgili şantörümüz bir an gözlerini camekandan balkona dikip kendisiyle mümkün mertebe muhattap olmak istemeyen bir soğuk hava ve sigara insanlarına el salladı, seksi danslar yaptı sağolsun gözümüz gönlümüz açıldı. Mekandan çıkarken misafirlerden biri ile koyu kıvamlı bir muhabbet ediyorlardı elbette. En son şantör kardeşimin 'ama bu şimdi burda konuşulmaz ne öyle kaymak maymak' diye bir cümle dökülünce dudaklarından, şükrettim saniyeler sonra o hayattan uzaklaşacağıma. Varoşizm de bir yaşam stili dedim ve geçtim moşi moşilerin arasından, uzaklaştım. Vel hasıl el kelam canım duble rakılar burnumdan geldi, tökezleye tökezleye geldiğim yolu tökezleye tökezleye dönmeye karar verdim. En yakın tekel bayisinden bir küçük efe aldım ve yürürken içmeye başladım. Kendimi topraklarımda hissettim o an, kaygısız ve umursamazdım. Eve vardığımda kapıda beni bekleyen evcil hayvanım elimdeki bira şişeleri ile dolu torbayı alıp, bedenimi kucaklamak suretiyle merdivenlerden indirip hayatımı 3  basamak kolaylaştırdı. İhtiyaç duymadığım için bir an kızdım sonra şükrettim sevgisine. Ardından da sohbet muhabbet derken farkettim ki insanların sevmediğim özelliklerini hiçbir şekilde vicdan azabı duymadan ve onları kırmaya korkmadan kendilerine söyleyebiliyorum çünkü onları seviyorum. İlerleyen dakikalarda rakının azalması, ağzımın kayma oranıyla ters düştüğünde cennetim yatağıma atmaya karar verdim kendimi. Uykumdan uyanıp bir ara telefonla bile konuştum ama aklımda sadece varoluşçuluk kelimesinin kaldığına inanamıyorum. Ortalama 40 dakikadan elimde kalan tek bir kelime. Zamana yazık ettim bir kez daha. Sabah sevgili Turkcell'imin bana attığı bilgilendirme mesajı ile gözlerimi açtığımda beynimde kaç tane ineğin möölediğini bilemiyorum. Midemde dalgalar ardından öksürme ardından bulantının şiddet katlaması ardından da yeşil :) neyse ki yeşili seviyorum baktım koşarak uzaklaştı benden, rahatladım. Ve farkettim ki rakı kafaya şişe dikilerek içilmemeli. Bunu da deneyimlemiş olduk me, myself and i üçlüsü. Paklandıktan sonra 3 gün evde kapalı kalmam sonucu akıl sağlığımdan şüphe edecek hareketlerde bulunmamın ardından sırt çantamı piknik mode a getirip çıktım. Aynı yolları yürüdüm, biricik dostum kahvaltıya davet edince vapurda simit çay planımı başka bir zaman için askıya alıp kendisine gittim ve evet yolun büyük bir çoğunluğunu yürüdüm ve evet çok zaman aldı :)

Arkadaşımdan çıktıktan sonra Beşiktaş üzeri Ortaköy'e yol aldım. İnsanlar sokaklarda, hafif serin bir hava, elele tutuşmak için paha biçilemez bir fırsat ve ne güzel ki bunun farkında olan onlarca insan var. Hepsini gördüm. Delirmiş dalgaları uyuyan köpekleri izledim.Saatlerdir kulağımda kendini tekrarlayan şarkıdan sıkılmamış olduğumu farkedip sesi biraz daha açarak bu günün bu anların keyfini çıkarmaya gayret ettim. Hala Ortaköydeyim, güneş yatıyor, dalgalar duruluyor, hava üşüyor, insanlar geçiyor ve ben en sevdiğim şeyi yapıyorum. Duruyorum, izliyorum, koskoca bir sessizlik içinde çözüyorum sorunları. Yaşam kronolojimde bugünü bir pazar gününe yakıştırsam da cumartesi olmasından çok memnunum..

Hayatta hiçbir şeyin önemi olmadığını sadece bazı şeylerin değeri olduğunu düşündüğüm bu günlerde gözlemlediğim bu güzel tablo ve içimdeki sessizlik için minnet duyuyorum ..

'C'est la vie, a dit l'ange en caressant les cheuveux du jeune femme, pas le paradis'

Ve kulağımdaki sevgili şarkı ile veda edip kendime yollara düşüyorum. yeniden.. (Who wants to live forever when love must die?)

T.

- Üzüntü -

Birçok şekide tezahür edebilen bir duygu biçimidir. Olmasını veya var olmasını dilediğin bir durumun, kişinin, nesnenin genellikle varlığının gerçekleşmemesi veya sonlanmasının ardından insanda durgunluk, kırgınlık, ağlama isteği uyandıran anlık veya sürekli acılara gebe kalma halidir.

Kırılmaz sanmasındandır kendini birinci tekil kişinin. Geçilemez olma hissinin ve güveninin çatırdamasından mütevellittir. Bir kez daha olağanın dışındaki durumu kucaklamak zorunda kalışındır bedeninin acımasız tepkisi ; gözyaşı.

Kimisi dağlar, akın eder kalbine ve beynine anında. Çok da elle tutulur olmasına ihtiyacı yoktur gerekçenin. Elinden kurabiyesi alınan bir çocuğun verebileceği tepkiler her yaşta her anda gözlenebilir bir yetişkinde bile bu duygunun içindeyken. Tepkiler birbirlerine benzerler, yalnızca aksediliş şekilleri farklılık gösterebilir.

Affa sıkça sığınılan bir duygudur. Karşılıklı ya da çift taraflı olmasıyla meşhurdur. Üzen aynı zamanda üzülendir. Hem yanar, hem de yakar bu sebeple de ikizlerdir burcu üzüntünün..

T.

- Yasak -

Yapılması engellenmeye çalışılan veya cemaat, kültür ve ahlâk çerçevelerinde kesinlikle gerçekleşmemesi gereken, genelgeçerleştirilmiş, sonunda cezaî yaptırımı olan kavramdır.

İnsanda uyandırdığı merakın yanı sıra kişiye verdiği haz ve heyecanın paha biçilmezliği tüm tabuları yıkmaya iter genel olarak. Yasak olanları, yasakları aşma eylemi, kısıtlı bir kitle tarafından kırıldığının bilindiği hal olduğundan, müdahil olan çoğu kişide aynı hissiyatı ve hazzı uyandırır.
Böylece : yasak olmadan haz olmaz, hazzın bir parçası, uyulmayan yasaklardan beslenir.
Dünya üzerinde, zamanın da gelişmesiyle, pek çok yasak insanî uyarlamalara maruz kalıp emekliye ayrılmış veya renklendirilmiştir geçmişten bu güne.

Yasak olanın da duvarlarını kıranlar için önemi vardır, bu kimseler dışında bu olgunun, derisini yırtarcasına karşı çıkışların değerinin bilindiği azdır. Bu sebeple aslında bahsi geçen kurallar, dört elle kırılması gereken ancak kırılması halinde de kişinin tüm benliği ile sahip çıkmasını gerektiren duygu yoğunluğu fazla olan dalgalanmaların dünyevî karşılığıdır. Zira her yasağa karşı çıkışta da  görüldüğü gibi kişinin bu sorumluluğu alması halinde kendi dahil pek çok kavram ve kişiye karşı duracak gücü olması gerekir.

Yanlış olanı görmedikçe, sadece varsayımdan yola çıkarak, 'olmaması gereken'i akıl süzgecinden geçirip değerlendiremez insan ve doğruyu bulamaz. Doğru sosyetenin kitabıdır. Her türlü yanlışı eyleme döküp meşrulaştırma şeklidir.

Yasak, kişinin sevdiceğinin boğazındaki Adem elmasıdır bundan dolayı da yutulamaz, sökülemez, gizlenemez, tadılamazdır. Anlık hazlara gebe bırakır insanı ve er ya da geç sosyetenin kurallarına uymak zorunda bulur kişi kendini.  Bahsi geçen anlık kayboluşlar ile beslenenler yasakların derinliklerine bakarlar gözlerini ayırmadan. Ve korkmazlar kaybolmaktan zira kayıp olmadan bütün olunamaz.

Sonuç olarak, yasak, hissedilen ve deneyimlemeye çalışılan bir hayal halini alır.

T.

14 Kasım 2010 Pazar

- Umut / Ümit -

Durumun gerçekleşmeme ihtimalini kabul etmiş, sindirmiş olma ancak tüm varlığınla hala gerçekleşmesini dileme halidir.

O anın başlangıcını defalarca başa sarıp zihninde oynatmak, hayal etmek, hissetmek adeta ve hatta rüyalarına davet etme eylemleri en belirgin özelliklerindendir. Sonunda hep mutluluk olduğuna inanılan, yaşanılası hedefin ademoğlunda yarattığı heyecana, endişeye, korkuya, mutluluğa vb bir çok duyguyu saran kavrama verilen isimdir.

Umutlarımız hiç kaybolmaya, hep ışıya..

T.

- Yaşamak -

Yaşamın farkında olma halidir. Gelişimi takip etme ve anlama fırsatı tanırken insana, çöküşünü de kare kare seriverir gözlerine.
Bedenin gibi beynin, ruhun, anıların, acıların yıllanır; büyür, emerken öte yandan her nefeste yaşlanan ve yıpranan benliğini. Yarıda keser nefesini, sıkıştırır, engeller seni. Duvarları yıkamamanın zorunlu sorumluluğu altında rengarenk şekerleri arar durursun.

Gülersin masumlaşırsın, sorgularsın olgunlaşırsın, deneyimler durgunlaşırsın, öğrenir yaşlanırsın, yavaş yavaş. Yaşadığın anlık kayboluşların değeri ile yaşamaya arzun sırt sırta verdiğinde, iç çeker sarılırsın kendine.

Bir çok hayatının ama tek bir yaşamının olduğunu farkettiğin bir akşam üstünde, sevgiyle gülümser ve seslenirsin kendine:

Tüm bu tezatlıklara maruzken bile ne güzel yaşamak. Ama bir o kadar zor ben olmak.

T.

- Hayat-

Döner, dolaşır, sunar sana nimetini her zaman. En renkli meyvelerin en aromatik tatlarını deneyimletir. Her ne kadar inanmaya inancımızı yitirsek bile aslında hep bu gerçekliği bir anı gibi eskitip, ıslatıp, silikleştirip taşırız kendimizle. Beklenmedik zamanlarda beklenmedik olaylar aydınlatır puslu, kuru yapraklı yollarımızı.

Bağlanırız zaman zaman neslenere, şahıslara, şehirlere ve bir çok şeye. Bizi saran bu aşkın verdiği rehavetle görmezden geliriz çevremizi saran sigara dumanı misali dans edip akan renkleri. Farkında olmaksızın her bir anıyı en az bir kere istemişizdir oysa ki. Sahip olmayı düşünürüz, dileriz dokunmayı, en çıplak haline maddenin.

Her nefes alış ve verişte, içten içe minnet duysak bile varlığımıza, muhtemelen ana rahmindeki huzuru ararız, terlerinde ve tenlerinde insanların. Yalnız ölmek midir korkumuz yoksa hiç tanışamadan silinip gitmek midir bilinmez. 

Hoyrat davranırken kendimize, insanların bunu yapmasından yakınırız bir de. Yenilgileri sindiremez isyanlara kalkarız , ne kadar da nihil oysa ki.

Amacını arar dururuz septiklere arkadaş oluruz. Peki nedir amacı varolmanın diye sorduğumda kendime : Deneyimlemek ve keyif almak, diyorum, ötesi boş, karanlık, anlamsız ruhuma.

Haydi yolum açık ola. Güneşim bedenimi sara!

T.